Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




Roald Dahl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Roald Dahl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Nisan 2016 Salı

Benek Tozu ve Diğer Müthiş Sırlar / Roald Dahl

Roald Dahl ile geç tanıştım, şöyle minnacıkken tanışmış olsaydım hayatım çok daha farklı olurdu :) Hani yani, o kadar!
Geçtiğimiz eylül ayında RD Amcanın tüm kitaplarını okumuş ve kendimce doğum gününü de kutlamıştım.
Can Çocuk yayınlarının derleme bir RD kitabı hazırlığında olduğunu biliyordum ama içerikten haberim yoktu.
Tamamen tesadüfen gördüm bu kitabın çıktığını ve okuyana kadar geçen 1 haftada da meraktan çatladım :)
Roald Dahl'ın yeni bir kitabı çıkmış demek, çölde susuz kaldım da gökten Dev Şeftali geçerken aşağıya su attı ve serinledim gibi bir şey, kısacası benim için çok önemli.
Kitabın kapağı zaten "Altın Bilet" kıvamında, tasarımını çok sevdim.

Bu kitabı Roald Dahl'ın diğer kitaplarını okuduktan sonra -özellikle de Charlie'nin Çikolata Fabrikası- okumanızı tavsiye ederim.
Hatta bence yazar okumasında RD'nin tüm kitaplarıyla haşır neşir olup, üstüne bu kitabı okumak tam bir fıstıklı lokum yanı sade Türk kahvesi kıvamında lezzet verecektir :)
Bu derlemeyi kim düşünmüş, aklına nereden bu fikir gelmiş bilmiyorum ama konuların akışı çok yerinde olmuş. Hele ki "Benek Tozu" bölümü!
Roald Dahl'ın notlarından 12 ay boyunca doğadaki gelişmeleri okuyabiliyoruz.
RD ile ilgili öyle müthiş sırlar var ki bu kitapta, sanki gizli bir şeye ortak oluyormuşçasına kıkırdadım. Conkers oyununu bu kadar ciddiye almalarına, maceradan maceraya atılmasına, yatılı okulda yaşananlara ve en önemlisi Çikolata Fabrikası'ndaki bu değişime hayran kaldım.
Özenli bir çalışma olduğu daha ilk satırlardan itibaren anlaşılıyor. Kitabın çevirisini RD Hayranı tatlı bir İpek'in yapması ise nokta atışı olmuş.
Roald Dahl'ı, kitaplarını, mizah anlayışını, absürtlüğünü seviyor, Koca Sevimli Dev'in sırlarını merak ediyorsanız bu kitabı MUTLAKA okuyun :)

Canım Matilda :)

*Roald Dahl'dan daha fazlası da burada.

Benek Tozu ve diğer Müthiş Sırlar
Özgün adı: Spotty Powder and Other Splendiferous Secrets
Yazan: Roald Dahl
Resimleyen: Quentin Blake
Çeviren: İpek Şoran
Yaş grubu: 8+
Can Çocuk, 2016, 119 sayfa, karton kapak


Devamını oku »

14 Eylül 2015 Pazartesi

1 Kitap 1 Mektup : İpek Şoran ile Vahşi Şeyler Ülkesindeyiz:)

Bir kitap okuyucuya ulaşana kadar hangi aşamalardan geçer; mutfaktaki hazırlık, pişirme ve sunum ile kimler ilgilenir hep merak etmişimdir. 
Bir yayın koordinatörünün masası hep dolu mudur, en sevdiği kırmızı dolmakalemini neden kaybeder ve nasıl bulur, kafasının üzerinde uçan Peter Pan sayesinde mi harika çocuk kitaplarını keşfeder ve onları yayına hazırlar?
Tam olarak bu özelliklere sahip birini tanıdığımı fark ettim, Can Çocuk yayınlarının "Yayın Koordinatörü" sevgili İpek Şoran'ı.
Max ile "Vahşi Şeyler Ülkesi"ne gitmeden önce bu söyleşiyi okumanızı tavsiye ederim, sizi hapur hupur yenmekten kurtaracak bilgiler verebilir İpek :)

İpek Merhaba,
İlk soru, benim  çok merak ettiğim bir soru aslında; en sevdiğin çocuk kitabı hangisi? (1 tane seçmek zor olacaksa, favorilerini de yazabilirsin.)
En sevdiğim çocuk kitabı... Çok zor bir soru benim için. Aslında Tolkien’in Hobbit’i çocuklar için yazdığı düşünülürse elbette Hobbit! Fakat bu soruyla ne zaman karşılaşsam aklıma ilk olarak Peter Pan geldiğine göre, evet, en sevdiğim çocuk kitabı Peter Pan ile Wendy.

Çocuk kitaplarının dünyasına çocukken girebilen şanslı azınlıktan mısın yoksa büyüdükçe mi çocuk kitaplarını keşfettin?   
Kendimi bildim bileli kitaplarla aram hep iyi oldu, biz küçükken şimdiki çocuklar gibi şanslı değildik elbette. Ben sık sık kütüphaneye gittiğimi hatırlıyorum ama yine de, ben de büyüdükçe keşfettim çocuk kitaplarını...
"Yayın koordinatörü" olmak demek kitabın mutfağında yer alıp her türlü aşamasına tanıklık etmek demek olsa gerek. Peki sence bu avantajlı bir şey mi yoksa "yeni kitap" heyecanı yaşayamadığın için dezavantajlı mı?

Yayın koordinatörü olmak aslında hem şans, hem de değil... Bir yandan, senin de söylediğin gibi, işin her aşamasına dahil oluyorsun, özellikle de meraklı biriysen, aslında yayın koordinatörlüğü yayıncılık sektöründe bulunmaz bir iş! Bazen, özellikle fuar vs gibi belirli dönemlerde, kitabın mutlaka yayınlanması gereken bir tarih varsa onu tutturmak için kitabın heyecanına tam ortak olamayabiliyorsun. Çok gariptir ki, bir kitabın yayınlanış süreci ne kadar stresli olursa olsun, kitap matbaadan gelip de o “yeni kitap” kokusu etrafa yayılıp sayfalar çevrilmeye başlanınca her şeyi unutuyor insan.
Yayın koordinatörü olarak çalışmak, mutfaktaki hangi işleri kapsıyor? Yemeğin hazırlanması, pişirilmesi ve sunumun tamamı sana mı ait?
Yayın koordinatörünün temel görevi kitapların doğru bir şekilde ve zamanında yayınlanmasını sağlamaktır. Bunu sağlamak için de kitabın yayına hazırlığı, üretilmesi ve tanıtılmasında rol alan birçok insan (genel yayın yönetmeni, editör, düzeltmen, çevirmen, çizer, grafik, üretim ve satış departmanları) arasındaki iletişimi ve iş akışını sağlar. Bu eğlencesiz tanımı geçersek, evet, tüm aşamaların koordinasyonunu sağlamak tüm aşamalara dahil olmak, hepsinde fikir belirtmek demek, yani ekip çalışmasının lokomotifi olmak...

İş dışı okuduğun kitaplara sadece "okuyucu" gözüyle bakabiliyor musun yoksa okuduğun kitaplarda düzelti yapmaya, notlar almaya devam ediyor musun?
Yayıncılık sektöründe değilken de bu konuda “hassas” bir okuyucuydum. Öyle devam ediyor hâlâ... Şimdi de meslek hastalığı gibi bir şeye dönüştü. Yayıncılık sektöründe çalışan tüm arkadaşlarımda var bu huy. Ama şu da var, belki biz bu konuda “hassas” okuyucular kadar “hassas” olmayıp, bir noktada empati de yapabiliyoruz. Elbette tamamen editoryal bir süreçten geçmemiş bir metinden bahsetmiyorum...


Roald Dahl ve Kumkurdu ile nasıl tanıştın? Bu kitaplarda seni en çok etkileyen ne oldu?
Roald Dahl ile 2005’te Tim Burton’ın yönetmenliğini üstlendiği Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nı izleyerek tanıştım. Bir gün Roald Dahl’ın bütün kitaplarıyla iş olarak haşır neşir olacağımı nereden bilebilirdim? : )

"Keşke Türkçeye çevrilse" dediğin kitaplar var mı?
Off, hem de çok! İlk aklıma gelenler Oliver Jeffers’ın yazıp & resimlediği kitapları. Bir de Sendak’ın diğer kitapları [ki 2016’da yayınlamak üzere hazırlık yaptığımızın müjdesini verebilirim buradan] ile Crockett Johnson’lar var... Aa, bir de Colin Meloy & Carson Ellis’in Wildwood serisi...


Biz çocukken sanki daha çok bize parmak sallayan kitaplar vardı ama şimdi okuduğum kitaplar çocukları lunaparka davet ediyor. Sence arada ne değişti?
Daha az yayınlanıyor belki ama öyle kitaplar hâlâ var. Öte yandan, hayal gücünü yücelten kitapların değeri anlaşıldı diye düşünüyorum, dolayısıyla bu tarz kitapların yanında sıkıcı, ders verme kaygısı güden kitaplara ilgi de azaldı belki...

Yayın sürecinde olmaktan çok mutluluk duyduğun birkaç kitaptan bahsedebilir misin?
Bunlardan bir tanesi Vahşi Şeyler Ülkesinde... Zaten çok sevdiğim bir kitabın Türkçeye kazandırılması [hem de çok sevgili Celâl Üster’in çevirisiyle] sürecine dahil olmak, kitapları seven herkesin başına gelmesini isteyeceğim bir duygu. İtiraf etmem gerekirse, yayına hazırlık sürecinde en çok zorlandığımız kitaplardan biri de bu oldu... Sendak Estate’le her aşamada fikir birliğine vararak ilerledik, bu da süreci biraz yavaşlattı. Bu kitap için kaç kez matbaa yollarına düştüğümüzü hatırlamıyorum bile, başında bekledik resmen. Ama basılan ilk sayfaları, kapağını gördüm ya, o akşam rahat uyudum.


Bir diğeri ise Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nın üç boyutlu kitabı. Hiç unutmuyorum, bu kitap diğer ülkelerinkiyle aynı anda baskıya girecekti Çin’de ve bize kitabı hazırlamamız için yaklaşık 1 hafta gibi bir süre vermişlerdi. O hafta sürekli kar yağdı, biz de karanlığa kalmamak için öğleden sonraları tatil oluyorduk. Kitabı bitirmek için zamanla yarıştık. Sonra kitap elimize güneşli bir yaz günü ulaştı, sevincimizi görmeliydin!

Bu yıl, Exupéry'nin ölümünün üzerinden 70 yıl geçmesiyle birlikte Küçük Prens'in hakları serbest kalınca bir Küçük Prens furyasıdır aldı başını gitti... Yine de, Erdal Öz'ün elyazısıyla aldığı notlarının üzerinden giderek Küçük Prens'in Cemal Süreya & Tomris Uyar çevirisini yeniden okurlarla buluşturmak benim ve yayında emeği geçen herkes için gurur vericiydi.


Delal Arya’nın Pera Günlükleri’nin ilk kitabının yayına hazırlanışı da çok güzel bir anı benim için. Bana kitabın Word dosyasını gönderdiği günü hatırlıyorum, sonra kitabın matbaadan geldiği günü... Resmen bir bebeğin dünyaya gelişine tanık olmak gibi bir duygu. Delal, harika bir yazar, onun hayal dünyasıyla çocukken tanışmış olmayı çok isterdim. Şimdi, yeğenlerim Nil & Doğa büyüsün de Delal’in kitaplarını okusunlar diye heyecanlanıyorum.

İş yerinde bir günün nasıl geçiyor? Çalışma masandaki evrak yığınından dolayı arkadaşların seni göremez hale geliyor musun :)
Genel olarak keyifli bir çalışma ortamımız var, bu anlamda çok şanslıyım sanırım. Fuar ve katalog hazırlama dönemleri hariç gayet sakin, sessiz ve rahat geçiyor günler. Sabah kahvemizi çayımızı alıp işlerimize gömülüyoruz. Küçük aralar verip sohbetler ediyoruz; çizerler, yazarlar, çevirmenler gelip gidiyor yayınevine, onlarla görüşmelerimiz de çoğunlukla çok eğlenceli ve iş ortamından ziyade arkadaş sohbeti gibi oluyor.


Aaa, sorunun bu kısmında biraz hava atacağım! Masamda hiçbir zaman evrak & kitap yığını olmuyor, çünkü ben tam bir Başak burcuyum : )

Kırtasiyeyi çok sevdiğini duymuştum. Özellikle koleksiyonunu yaptığın bir obje, olmazsa olmaz bir kalemin gibi alışkanlıkların var mı?
Ah, evet. Bayılıyorum kırtasiye malzemelerine, kırtasiye gezmeye. Özellikle koleksiyonunu yaptığım bir şey yok, ama daha çok sade & eski moda şeyler hoşuma gidiyor. Sürekli kaybolup kaybolup bana geri dönen kırmızı bir Lamy dolmakalemim var; kaybolmadığı zamanlarda onu kullanmayı tercih ediyorum : )

Türkiye ve yurt dışındaki çocuk edebiyatını genel hatlarıyla kıyaslayacak olursak, sence ne durumdayız? Önümüzde daha uzun bir yol var mı yoksa genç yazarlarla beraber bu "yol" biraz daha kısaldı mı?
Bunu söylediğim için üzgünüm ama önümüzde hâlâ uzun bir yol var. Bu yıl katıldığım, İsveç çocuk edebiyatının dünü ve bugününü anlatan bir sempozyumda anladım ki, İsveçlilerin 35-40 yıl önce yayınladığı kitapları bugün bile basmak isteyen bir yayıncı bulmak zor. Bir de okul satışları kaygısı çocuk edebiyatına zarar veriyor; bu kaygı güdülmeden daha cesur davranılmalı...

Senin gözünde “iyi” bir çocuk kitabının olmazsa olmazında neler var? (hikaye, çizimler, dilin yapısı vs.)
Söylediklerinin hepsi... İyi kurgu, iyi yazılmış olması, iyi resimler, iyi kâğıt seçimi, iyi tasarım... Benim beğenimi bunların hepsi etkiliyor açıkçası. Yani iyi yazılmış bir kitabın resimleri iyi değilse, ona “iyi” bir çocuk kitabı diyemem; ya da tam tersi... Ya da iyi yazılmış bir kitap, iyi de resimlenmiş ama tasarımı berbat... Üzgünüm ama o da yeterince “iyi” bir çocuk kitabı olamaz benim gözümde. Çocukların beğenisini, estetik duygusunu azımsamamalıyız.

“Keşke ben yazsaydım ya da yayına hazırlasaydım” dediğin bir çocuk kitabı var mı?
Hobbit, Peter Pan ile Wendy, Oliver Jeffers kitapları, Vahşi Şeyler Ülkesinde’yi saymazsam : ) Pıtırcık’ın tüm kitapları, Pippi Uzunçorap, Martıya Uçmayı Öğreten Kedi, Ayıcık Ernest ile Farecik Célestine'inRomanı, Bütün Gün Esneyen Prenses, Bekçi Amos’un Hastalandığı Gün, Canını En Çok Ne Yakar...



Katıldığın için çok teşekkür ederim, harika yeni kitap haberlerini bekliyor olacağım(z) :)
Asıl ben sana çok teşekkür ederim!
  

Sevgili İpek, söyleşinin bundan sonraki kısmı sana doğum günü sürprizi :) 
                                                                             ***
"Sevgili Gözde, pek tatlı kardeşinle minik bir söyleşi yaptım ve çocuk kitaplarından bahsedip neşelendik. Ama aklıma geldi de, birlikte büyüdüğünüze göre İpek'in kitaplarla olan ilişkisini, yeğenleri Nil ve Doğa ile çocuk kitapları iletişimini senden iyi kimse bilemez. Bu bölüm İpek'e sürpriz olsun, bize biraz İpek'in kitap ve kırtasiye sevgisinden söz edebilir misin?"
Evet, İpek'le birlikte büyüdük, eğer İpek'siz büyüseydim, şu anki ben olmazdım, biliyorum. Kitap sevgimin (her ne kadar, istediğim çoklukta okuyamasam da) büyük bölümü, inanıyorum ki, İpek'le birlikte büyümekten kaynaklanıyor. Onun kitaplarla ilişkisi her zaman farklıydı. Kitap okurken, önündeki kitapla bütünleşir, benden tamamen kopardı. İyi yazardan ve kitabın iyisinden anlardı. Hiçbir zaman elinde korsan kitap görmedim. O dönemleri düşünüyorum da, sanırım İpek'in Murathan Mungan sevgisinden bahsetmemek olmaz. Ne kadar çok zaman ayırmıştı Murathan 95'i bulabilmek için. Ne kadar çok sahaf gezmişti. Bulmuştu tabii ki sonunda. Dünyası kitaplardan oluşurdu demek hiç yanlış olmaz.



Maalesef Nil ve Doğa teyzelerinden ayrı büyüyorlar. Çocuklarımın okuma sevgisi ile büyümelerini ve kitapların hayatlarında büyük yer kaplamasını her şeyden çok isterdim. Bu anlamda İpek bana daha doğrusu bize çok destek oluyor. İpek olmasa, ben şu anki ben olmaz, çocuk kitaplarına ilgim eminim ki şimdikinden çok daha az olurdu. Dolayısıyla İpek fiziksel olarak bizden uzak olsa da, senede 1-2 kez Nil ve Doğa ile bir araya gelebilse de, manevi desteği hep bizimle birlikte ve çocukların kitaplığının tamamını hemen hemen teyzelerinin aldığı kitaplar oluşturuyor. Kitapçılarda gezerken Nil hemen Can Çocuk'un kitaplarını alıyor eline, her birinin kapağını açıp Dadi'sinin (Teyzesinin) İsmin gururla buluyor, bana gösteriyor... Çok mutlu oluyor, ben de çok mutlu oluyorum Geçenlerde Kumkurdu'nun 3ü bir yerde basımını bana, büyüyünce çocuklara devredilmek üzere hediye etti. Kendinde şu an yok yani. Kaç kez ‘Emin misin, istersen geri verebilirim.’ diye teklif ettim hatırlamıyorum. Kısaca İpek, Nil ve Doğa'nın kitaplarla büyümelerini çok önemsiyor...


Evet, kırtasiye sevgisi de yine kitap sevgisi gibi, çok küçük yaşlarından beri hiç azalmadan devam ediyor. Kırtasiye malzemelerine aşırı bir sevgisi oldu her zaman. O zamanlar fotoğraf çekmezdik tabii ki, şimdi kırtasiye malzemeleri, kalemlerini, minik not defterlerini güzel güzel sıralayıp, fotoğraflarını çekiyor ve bunlar resmen bir görsel şölen. Kardeşim diye demiyorum, gerçekten de, her zaman zevkliydi hala da öyle... Hatta benim bir mottom var:) 'İpeğin en çirkin şeyi, benim en güzel şeyimden daha güzeldir.'  :)) Onun her şeyi çok güzeldir, çünkü o benim minik İpekböceğim...
  


"Sevgili Banu, İpek'in çocuk kitapları (özellikle Roald Dahl) ve kırtasiye sevgisi hakkında sen neler söylemek istersin? Doğum günü armağanı olarak en güzel hediye hangi kitap olurdu sence İpek için :)"
Ooo çok zor sorular. Çünkü yanıtlarının ucu çok açık.
İpek'in kırtasiye sevgisi hakkında ne diyeyim ki. Kırtasiye sevgisi anlatılmaz yaşanır :) Sanırım empati yapabilirim bu konuda. Kırtasiye malzemelerinin endorfin arttırıcı etkisi olduğunu düşünüyorum. İnsan bir kere aldı mı dahasına sahip olmak istiyor. yeni alınmış ahşap kokulu bir kurşun kalemin gıcır bir defter üzerinde hışır hışır kayışını düşündüm de. İpekim anlıyorum ben seni!


Baskısı tükenmemiş olsa Daniel Pennac'ın Gulyabaniler Cenneti'ni ve devamı olan iki kitabı alırdım. Tekrar basıldı mı bilmiyorum. Rico ve Oscar kitaplarını da alabilirdim :)


Biz İpek'le Kumkurdu sayesinde tanıştık, onun ikram ettiği kumkurabiyelerinden yiyip sahil kenarında dans ederken (kafa üstü) çocuk kitapları hakkında konuşmaya başladık. Yedi Denizlerden geçip Vahşi Şeyler Ülkesine vardığımızda Max çoktan oradaydı. Yani ben tanışmamızı böyle hatırlıyorum. Sen ne dersin İpek?
"Roald Dahl'dan 1 gün küçüğüm ben" diyebilen birini, onun tatlı ablasını ve fotoğrafını öpmek istediğim bal yanak yeğenlerini bloguma misafir etmekten büyük mutluluk duydum.
"İYİ Kİ DOĞDUN İPEK, umarım kırmızı dolmakaleminle harika metinler yazarsın. Tamam kabul ediyorum, benim masam hep dağınık olduğu için seni de kitap dağının ardında hayal etmiştim ama o zaman başak burcu olduğunu bilmiyordum :) MUTLU YILLAR, kafanın üzerindeki Peter Pan'ı hiç kaybetme olur mu?"
                                                                              ***
Roald Dahl Okuma Şenliği kapsamında Matilda'yı yeniden okurken Matilda bana şunu fısıldadı: "Biliyor musun, "Matilda" olarak kitabın içine sığamıyorum, kitaptan ara sıra taşıyorum. Yakın çevrende hiç bana benzeyen, kitapları çok seven birini gördün mü?"
Bilmem ki,sizce görmüş olabilir miyim? Gözlüklü bir Matilda hem de!
                                                                             ***
4 Ekim 2015 Pazar akşamına kadar "En sevdiği çocuk kitabı"nı yazan 3 kişiye pek tatlı Matilda kitabı Elif'in minnak ellerinin çekeceği çekilişle gidecek, ben de yanlarına 1'er mektup koyacağım :)
*İnstagram hesabımda yapacağım duyurunun altına yorum yazanları da çekilişe dahil edeceğim. (Çekilişe katılmak için yorum bırakmak haricinde bir şey yapılmasına gerek yok :)
** "1 Kitap 1 Mektup" etkinliği ne acaba diyenler,önceki etkinliklere bakabilirler :)

Devamını oku »

12 Eylül 2015 Cumartesi

İyi Ki Doğdun Roald Dahl :)

Sevgili Dahl Amca,
Sana bu mektubu çok uzaklardan yazmıyorum, biliyorsun.
Muzip gülüşünle bu satırları okuduğunun da farkındayım.
Aslında bir şey deyip kaçacaktım ama bilirsin ben lafı pek dolandırmadan yapamam.
E tamam o halde,Bulut-Adamlara söyle de sana rahat bir yer ayarlasınlar, çünkü içimde birikmiş laflar var.
Nasıl doluyum bir bilsen...
Doluluğumun sebebi memleket meseleleri olsa da seni bunlarla sıkacak değilim.Yoksa bana "Norveç'e taşın, orada buğulama somon yersin" deyip işin içinden çıkabilirsin.
Ama yoo buna izin veremem, somon sevmediğimden değil bu arada, sadece aklımdaki konu o değil.
Ara ara durup düşünüyorum: "Neden çocuk kitapları okuyorum, onları neden seviyorum"diye.
Buna cevap ararken -evet bazen böyle cevap aramak gibi akılsızlıklar da yapıyorum- aklıma hep sen geliyorsun. Daha doğrusu senin kitaplarını okurkenki ruh halim. Bir insan hep mi kıkırdar? Hiç mi içinde tutamaz o gülücükleri? Yok yapamıyorum.
YapamıyorDum...
Tüm kitaplarını okudum, en sona sakladığım iki adet biyografiyi ise bitirmeye kıyamıyorum.
Yeni hikayeler yazamayacaksın diye üzülürken bugün yeni bir şey fark ettim.
Bu hikayeleri senin yerine ben yazabilirim.
Ne dersin?
Hayalindeki veliaht değilim biliyorum, boyum sadece 1.60 ve yazı yazmak için minik bir kulübem de yok.
Ama üzgünüm, kendimi durduramayacağım galiba.
Bu kadar hikayeden sonra hayata eskisi gibi bakamam.
Koca Sevimli Dev'in kulağıma üfleyeceği harika rüyaları beklerim.
Belki bu rüyalardan birinde seninle Willy Wonka'nın Çikolata Fabrikasını ziyaret eder, Matildayla Cam Asansöre bineriz.
Kitapların sayfaları bitti ama ben onları hayal dünyamda yazmaya devam edeceğim.
Hem sana demiş miydim, Dev Şeftali'yi okuduktan hemen sonra beni bacağımdan ısıran minik arının bana göz kırptığını :)


İYİ Kİ DOĞDUN ROALD DAHL,
HAYAL DÜNYAMA ÇOK ŞEY KATTIN,
SENİ SEVİYORUM.

* Doğum günün 13 Eylül ama benim çok uykum geldiği için bu mektubumu 1 saat önce kabul eder misin?

Kaynak: burada

Devamını oku »

2 Eylül 2015 Çarşamba

Ayın Dilekleri: Eylül

Her sene yılbaşında yaptığım  dilekleri ara ara yani canım istediğinde, aylık olarak yapmaya karar verdim. Kendime çok da yüklenmeden, uzuuuun listeler yapmadan, sakince bu değişimi izlemek istiyorum. Bu ay ilk olacağı için tabii ayrı heyecanlıyım. Fark ettim de ben bu ara durup durup kendime iş çıkarıyorum ya da buna "iş" demeyelim de "icat" diyelim, daha yumuşak bir ifade olsun. Neticede amacım sadece günümü keyiflendirmek :)
- Bu ay Roald DAHL'ın doğum günü (13 Eylül) O yüzden de "Roald Dahl Okuma Şenliği" başlattım kendi kendime. Okumadığım Dahl kitaplarını da okuyayım ve kendisini bol kıkırdayarak anmış olayım diye. Bu etkinlikten keyif alırsam belki başka yazarlar için de okuma şenliği yapabilirim. (dur bir hele, önce önündekini tamamla değil mi, heyecanlanma çok :) Okuduklarımı, okuyacaklarımı başka bir yazıda yazayım ama bu yazarla daha önce tanışmamış olanlara tavsiyem Matilda ve KSD (Koca Sevimli Dev) ile mutlaka tanışın.

- Biraz daha sağlıklı besleneyim istiyorum. Önüme gerçekçi hedefler koyduğumda karşıma limon çıktı. Bildiğimiz sarı, sulu meyve. Sabahları içtiğim suya sıkıyordum, gün içerisinde de bunu yapabilirim sanırım. Hatta çay-kahveden bunaldım, bugün termos-sıcak su-bitki çayı ile takıldım, bayağı mutlu oldum :)
- Her ay sadece Dünyalı dergi alıyordum, iki ayda bir de Araştırmacı Çocuk. Son aylarda ise hayatıma Evim dergisi girmişti, tamamen kafa boşaltma amaçlı. (ne kadar çok reklam alıyorlarmış, okudukça hayret ettim.) Her ay için sevdiğim konuya göre 1 belki 2 dergi daha almaya karar verdim. Madem dergi okumayı seviyorum :) (Öğle araları bazen yakınımdaki kütüphaneye gidiyor ve orada dergi okuyorum, bu da güzel :) * Bu ay Atlas aldım, henüz sadece sayfalarını karıştırdım ama o bile güzel.
- Yemek konusunda kendimi geliştirmem gerektiğinin uzun zamandır farkındayım ama hep erteliyorum. Bu işe bir dur diyecek ve kendimi her ay için 1 yemek/1 tatlı tarifiyle ilerletmiş olacağım. (temenni) Pratik yemeklerin, ismi ve kendisi anlaşılabilir malzemelerin, tek bir tencerede pişen yemeklerin tariflerinin olduğu siteleri bilen yazsın olur mu? Hatta daha da iyisi, yorumlara kendi tariflerinden yazsın. Ne iyi olur, çok sevinirim.
- Kendime ulaşamayacağım hedefler koymak istemiyorum. "Her gün" değil de "haftada 1 gün yarım saat" yürüyüş yapmak  istiyorum.  Ne dersin 3 yavrulu kıvırcık kuzen (Çağla, kahve, lokum) yapabilir miyim?
- Her ay için 1 adet "çocuk edebiyatı harici" bir kitap okumak istiyorum. Aslında gönlümden "her güne 1 kitap" geçiyor ne yalan söyleyeyim, hatta dün iş çıkışı Kentpark Arkadaş kitabevinde "günün mutluluk sebebi" olacak iki arkadaş ile kitap sohbeti yaparken daha da iyi anladım. Hayalimdeki çocuk kütüphanesine bir oda da yetişkin edebiyatı koymalı, sohbet için de ortam yaratmalıyım.
- Günün mutluluk sebeplerine, mektuplarıma, kartlarıma, sohbetlere, öğle arası kkk (küçük kıvırcık kuzen) ile buluşmaya da tabii ki devam :)
Geçen gün düşündüm yalan bir dünya mı yaratmaya çalışıyorum diye. Sorguladım kendimi. Mutsuzum da kendimce onu mu kapatmaya çalışıyorum acaba diye. Sanırım bu son dönemdeki "bardağın dolu tarafını görme(ye çalışma)" ve "kendine icat uydurma" hallerim tamamen hayatı biraz daha dolu yaşama arzusundan geliyor. Yani hayat ben hiçbir şey yapmasam da geçiyor, ki çok şükür kendi kahve çekirdeği ailemizde buna da hep çok şükrediyorum, ama bir şeyler yapınca (sohbet, röportaj, etkinlik, blog, mektup, kitap, hedef) daha da güzel oluyor ve rutinin dışına çıkmak bana hayallerime daha da yakın olduğum hissi uyandırıyor.
O yüzden de kendime çok yüklenmeden sarı sulu limonumla bu yazıyı noktalıyorum. Roald Dahl etkinliğine katılmak isteyen olursa instagramda #roalddahlokumasenligi etiketini kullanabilir.
* Bu ay Roald Dahl'a başka bir etkinlikle daha doyacağız aslında ama o sürpriz tabii ki :)
**4 Eylül annemin ve sevdiğim bir arkadaşımın oğlunun doğum günü, şimdiden onları da kutlamış olayım :)
Devamını oku »

28 Şubat 2014 Cuma

Kaplumbağa :)

Koca Sevimli Dev'den bahsederken aslında Roald Dahl'ı ne kadaaaaar çok sevdiğimi söylemiştim ve azıcık da kendime kızmıştım; buraya hiçbir şey yazmamışım diye.
İşte bugün de başka bir kitabı var önümde: Kaplumbağa :)
Tek kelimelik kitap isimlerini severim.
Ama bu kaplumbağa bildiğiniz kaplumbağalar gibi değil, o bir Alfie :)
Kitabın konusu kısaca şöyle;
"Zıpzıp Bey çiçeklerine ve alt komşusu Gümüş Hanıma aşıktır; Gümüş Hanımsa bizim Alfie'ye. Yalnız bu kaplumbağa hiç mi büyümüyordur nedir; acaba yok mudur bunun bir çaresi?"
Bu çareyi elbette ki Zıpzıp Bey bulur ve Gümüş Hanımın kalbini kazanır ama asıl önemli olan sonuç değil yaşanılan süreçtir.
"Bir insan aşkı için neler yapar?" gibi romantik bir temayı eğlenceli bir çocuk kitabına yedirmek pek kolay olmasa gerek.
Hele ki söz konusu kaplumbağalar bir büyüyor bir küçülüyorsa :))
*BDK'nın "Kaplumbağa" için yazdıklarını da okumak isteyebilirsiniz...


HERKESE MUTLU HAFTA SONLARIIIII :)
Devamını oku »

15 Şubat 2014 Cumartesi

Koca Sevimli Dev :)

Ne zaman ki bir kitabı okumaya niyetleniyorum;o kitap kalıyor... Öyle garip bir durumum var.
Ama ne zaman ki canım bir kitap çekiyor ve kitaplıkta dolanıyorum;işte o an gözgöze geldiğimiz kitap "şimdi zamanı" diyor.
Kısaca benim için her kitabın belli bir zamanı var. O yüzden yani kitaplıkta bir dolu okunmayı bekleyen kitap var :)
Bugün de öyle oldu. Bambaşka işler yaparken sıkıldığımı fark ettim. Canım tam anlamıyla güzel bir çocuk kitabı okumak istiyordu.
Ve bu kez karşıma Roald Dahl amca çıktı. Onu bu kadar çooook sevmeme rağmen hakkında galiba hiç yazı yazmadım, tuhaf.
İngilizcesi kısaca BFG (Big Friendly Giant) olan kitabın Türkçede de kısaltması KSG :) Tüm kitap boyunca "Koca Sevimli Dev" diyemezlerdi herhalde.
1 kez Roald Dahl okumuş ve sevmiş olmak demek bence istisnasız tüm kitaplarını sevecek olmak demek aslında.
Lafı bu kadar dolandırdığıma göre yine çok sevmişim kitabı :)

Kitabın hikayesinden kısaca bahsedip daha çok ben nerelerini sevdim,bayıldım oralara geçeyim.
Sophie isminde yetimhanede kalan minik bir kız var. Bir gece uyumaya çalışırken dışarıda garip bir sessizlik olduğunu fark eder. Yataklarından tuvalet için bile kalkmaları yasaktır ama o dışarıda ne olduğunu çok merak etmektedir. Perdenin ucundan dışarıyı gözetler ve o anda kocaman bir devin karşı evdeki bir çocuğa borazanıyla bir şeyler üflediğini görür. Ama o da ne! Dev de onu görmüştür...
Koca dev onu kaçırır ve kendi yaşadığı yere götürür. Sophie dev tarafından çiğ olarak ya da belki haşlama bilemedin kızartma şeklinde yenilmeyi beklerken bu devin insan yemediğini öğrenir :)
Yaşadığı yerin hemen dışındaki ondan daha da büyük tam 9 dev vardır ve onlar insan etinden pek hoşlanmaktadır. Her gece farklı ülkelere gidip insanları gece vakti kaçırarak bir güzel mideye indirmektedirler. (Ama Danimarkalılar hariç; onların eti lezzetli değilmiş...)
Sophie ve dev bu durumdan rahatsızdır ancak akıllarına bir şey gelmemektedir.
Derken bir gün koca kulaklı sevimli devin yaptığı rüya kavanozlarını kullanarak bu kötü kalpli 9 devi insanlardan uzak tutacak bir plan gelir aklına minik kızın. Bunun için İngiltere Kraliçesine küçük bir ziyaret gerekmektedir. Ama nasıl? :))
                                                                      ***
Çocuk kitaplarına belki bir alt sınır koymak gerekebilir ama üst sınıra gerek yok sanki. Yani bu kitap için "uygun görülen" yaş 9-12 imiş. 13 yaşındaki bir çocuğun, 23 yaşındaki bir gencin... ve daha bir dolu insanın Roald Dahl'ı bayılarak okuyacaklarına eminim.
Kitabın İngilizcesi de elimde var ancak cesaret edip okuyamadım acaba sıkılır mıyım anlamadığım yerler çok olursa diye. Matildayı sadece İngilizcesinden okumuş ve gayet güzel anlamıştım ama bu kitapta inanılmaz farklı bir durum var; o da KSD'nin konuşma şekli. Okula gitmediği için konuşması oldukça bozuk ve bir çok şeyi karıştırarak söylüyor. İyi ki de öyle yapıyor. Kitabın hikayesinin dışında çok hoş bir orjinallik katmış bu durum.
Minik kızın ara ara bu konuşmaları düzeltmesine KSD sinir oluyor ama Sophie'nin ona "bayılıyorum senin bu konuşmana" demesiyle de mest olup, çocuklar gibi seviniyor.
Sadece konuşma şekli değil, olaylara yaklaşımı da bir hayli sevimli :)
Kitapta hiç unutamayacağım bir bölüm ise kısa bir süreliğine ayrıldıklarında Koca Sevimli Devin Sophie'nin yanağına tatlı öpücük bırakması ve kızın gözünden süzülen gözyaşı oldu...
Oldukça keyifli, bol gülmeceli, ara ara mesajlı ("insanoğlu kendi türünü öldüren tek hayvan" denmesi gibi) harika bir Dahl kitabı.
En sevdiğim Matilda diyordum ama bu sevimli dev de hiç fena değil :) Ben de Sophie gibi o koca kulaklarında yumuşacık bir yolculuk yapmak isterdim...
Kaynak: burada
Bu kitabın filmi çekilse nasıl olurdu diye kıvrandım okurken. Muhtemelen ve mecburen bazı yerler eksik kalırdı. Ben zihnimde canlandırdığım Sophie ve KSD ile yetineyim şimdilik :) (Çizgifilmini de BDK bulmuş; merak edenler buradan izleyebilir)

HERKESE BOL GAGOZ VE ZARTZURTLU GÜNLER DİLERİM(Z) :))
Devamını oku »

28 Eylül 2012 Cuma

"Roald Dahl"Dan :)

Dünkü Cumhuriyet Kitap ekinde hoş bir derleme vardı Roald Dahl'dan..
Sevdiklerimi paylaşayım dedim:

"...Büyüye inanmayanlar onu bulamazlar."

"Oyun oynarsanız hayat daha eğlenceli olur."

"Bir çocuk kitabı yazarının başlıca işlevi,çocuğu kendine aşık edecek kadar içine alan, heyecan veren, eğlenceli,hızlı ve güzel bir kitap yazmaktır. Öyle ki, çocuk altın bir çömlek bulmuş gibi olmalıdır. Onu bekleyen yılların dolambaçlı yollarında hep yanında taşıyabileceği olağanüstü bir şey edinmiş olmalıdır."

"Başarı, olağan şeyleri olağanüstü bir biçimde yapmaktır."

"Ardında bıraktığın, taş anıtlara kazınmış olanlar değildir, başkalarının yaşamlarına işlenmiş olanlardır."

"Bir kişinin çirkin düşünceleri varsa, önce yüzünde görünmeye başlarlar...İyi düşünceleri olan bir kişi ise asla çirkin olamaz."

"...Yazarın tek avuntusu mutlak özgürlüktür. Kendi ruhundan başka efendisi yoktur ve hiç kuşkum yok, bu yüzden yazar olur."

Not: Fotolar www.deviantart.com'dan, teşekkürler :)
Devamını oku »