Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




5 Nisan 2014 Cumartesi

40.hafta / 2.perde

40. haftanın 2 perdeden oluşacağını hiç düşünmemiştim. Hatta 40. haftayı tamamlayacağımı da sanmıyordum, kızımız Mart ayında gelir diye düşünmüştük (biz de mart doğumluyuz diye mi acaba :P ) Ama işler hiç de planladığımız gibi olmadı, Nisan geldi. İyi ki de geldi. Seçimler geçti, çiçekler açtı ve güzel bir bahar havası kendini göstermeye başladı, yaşasın.
Bugün çok şükür tam 40 haftalık olduk. Şimdilik hala beklemedeyiz çünkü Elif canı ne zaman isterse o zaman gelsin diye anlaştık. 
Geçen yazımdan sonra gelen destek mesajları için çok teşekkürler, kendimi çok çok daha iyi hissettim.
Hatta benim için 2. perdenin -şimdilik- zihinsel süreci de değişti.

Zamanından ve şeklinden ziyade "Neeaaay Elife kavuşmaya az mı kaldıııı" şokundayım. Bunu yeni idrak etmem de ayrı bir komedi tabii. Kızım belki de bunu hissetmiştir :) İnsan hamileliğe o kadar alışıyor ki yeri geliyor hamile olduğunu unutuyorsun. Dün mesela kapının girişine çocuklar seksek oyunu çizmişler; taş atıp 1'lerden başlayasım geldi. Doktor kontrolü sonrası açık havadaydık, o da iyi oldu.
Evde olmayı genel olarak sevsem de tam da bu ara dışarıda yürüyüş yapasım, kırlarda termoslu piknik hazırlığında olasım var.
Elifle konuşmaya devam ediyoruz. Bugün hatta annem dedi ki "bak seni parklara götüreceğiz, çiçekleri seveceğiz ama koparmayacağız,onlar dalında güzel" :) Dedim anne mesajı burdan mı vemeye başladın :)) Hani öğretmen ya, bir yerden başlayayım diyor herhalde :P
İkinci perdede daha çok inşallah sağlıkla kızımıza kavuşacak olmanın heyecanı var. Böyle bir heyecanı daha önce yaşadığımı hatırlamıyorum. Hani insan hayatındaki başka şeylere de seviniyor tabii ama bu durum çok farklı bence.
Emzirme dönemi için süt arttırıcı yiyecek-içeceklerden aldık, hazırlıklar tamam.(tavsiyesi olanlar lütfen yorumda yazsın)
Kendimi zihinsel olarak hazırlamaya çalıştım önümüzdeki sürece.
Bir dahaki kontrol 2 gün sonra ve inşallah haftaya en geç bugün gibi Elifi sağlıkla kucağımıza almış oluruz. (42. haftayı beklememe kararı aldık)
Bizim kızımız da böyle muzipmiş işte ne yapalım değil mi? Zaten yüzünü de (hemen hemen) hiç göstermedi; tamamen sürpriz yani...
Doğum sonrası/loğusalık/bebek bakımı/emzirme ile ilgili güzel tavsiyelerinizi bekliyorum.
Okuduklarımdan sonra ilk yapacağım şey içgüdülerime güvenmek olacak.
Bir de -neyse ki öyle biri değilim ama- mükemmel olmaya çalışmayacağım.
Mutlu anne = mutlu bebek hem değil mi :)

HERKESE GÜNEŞLİ, GEZMELİ, HARİKA HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

3 Nisan 2014 Perşembe

Çalışan Hamileler için Sağlıklı Ana&Ara Öğünler

İşyerine giderken uzun bir süre öğle yemeğimi evden götürdüğümü söylemiştim; sebebi tamamen midemin başka yemekleri kabul etmemesiydi çünkü midem çok hassastı. Hatta birkaç önerim bile olmuş :)
Durum böyle olunca hamilelikteki geçişte pek de zorlanmadım.
Tek sorun insanın üşengeç yaradılışlı olması :)
O yüzden de hem sağlıklı hem pratik olanları yapmaya çalıştım.Kabul ediyorum kimi zaman kısır bir döngüdeydim ama en azından yürüyüşlerde zorlanmayacak kadar hafiftim. Bazen de pastanede keyifteydim tabii :)

Öncelikle şunu da belirteyim; bu menü tamamen benim mideme uygun hazırlandığından "az kalorili olma" gibi bir derdi hiç olmadı :) Her şey tamamen duygusal yani, aklınıza yatarsa diye yazmak istedim.
Kahvaltı:(saat:7-7.30) (dilerseniz aç iken 1 kaşık pekmez)
3 Dilim çavdar ekmeği
1 haşlanmış yumurta
Beyaz peynir / kaşar
reçel/bal
1 bardak portakal/mandalina suyu

Ara Öğün: (Saat: 10-10.30)
1 elma veya
Muz ve süt (kısaca muzlu süt) veya
Ihlamur ve ceviz/badem/fındık
Öğlen:(saat: 12-12.30)
Bulgur pilavı
Sebze yemeği ( kabak, ıspanak, kereviz, pırasa vb.) veya
Kuru bakliyat (mercimek, nohut, kuru fasülye)
Yoğurt
Ara Öğün: (saat: 15-15.30)
1 çavdarlı tost/ayran veya
Marullu/ semizotlu salata veya
1 meyve
Akşam yemeği:(18-19)
Sebze yemeği/ızgara köfte/balık
Bulgur pilavı/bazen makarna
Yoğurt
Akşam Sefası :) (canınız ne zaman isterse)
1 tabak meyve (elma, kivi, Trabzon hurması, çilek, muz, mandalina benim yediklerim)
Arada az yağlı/tuzsuz patlamış mısır (kendime torpil)

Kısa Kısa Notlarımdan:
*Bence asıl unutulmaması gereken günlük su içimi. O da 2.5-3 litre olduğunda ben kendimi daha iyi hissediyorum.
*Yemekleri akşamdan hazırlamak işin en kolayı çünkü sabahları daha da zor oluyor.
*Çantamda mutlaka siyah kuru üzüm&badem&ceviz&fındık&kayısı vb. taşıdım ki ani kan şekeri düşümlerinde hemen ağzıma atıvereyim :)
*Saatlere çok da takılmamak lazım ama en azından 2 saate bir bir şeyler yemek de lazım diye düşünüyorum.
*Ben bu programa %100 uymadım elbette;%80-85 uydum diyebilirim. Bazı günler canım sadece simit bazense sade kumpir yemek istedi; ben de kendimi zorlamadım.
*Burada güzel olan suyunu, yağını, temizliğini bildiğin bir şeyler yemek. (hele ki salatalarda)
*Bir de tavsiyem kendinize sevimli iki kap ve çatal/kaşık alın; her gün onlarla taşımacılık yapın :)
*Önerisi olan varsa yorum kısmına yazsın lütfen. Çünkü diyetisyen vb. olmadığımdan bu liste oldukça öznel.
*Şunu da söylemem lazım; bence en önemlisi sevdiğin şeyleri yemek ya da yediğin şeylerden mutlu olmak :)
Bu demek değil ki fast-food yensin(ki onlar insanı zaten mutlu etmiyor) ama tavsiye edilen her şeyi de yemeye çalışmak insanı bazen sıkıyor.
*Balık konusunda da -seviyorsanız- tavsiyem: somon :)
*Çalışıyorsanız ve vaktiniz çok olmuyorsa çavdar ekmeğine beyaz peynirli sandviç bile dışarıda yemek yemekten daha iyidir.

HERKESE SAĞLIKLI & LEZİZ YEMEKLER & MUTLU GÜNLER :)

Devamını oku »

Sevgili Oksitosin :)

Doktor olmadığım için tıbbi bilgiler yazıp kafa karıştırmaya gerek yok.
Oksitosin hormonu mutlu olduğumuzda beyinde salgılanan bir horman olup; ilginçtir ki hem aşık olduğumuzda hem de doğum eylemi sırasında kendini gösterirmiş.
Bir de doğumdan hemen sonra "ten tene temas"ın sebebi annenin oksitosin salgılaması ve rahmin çabuk toparlanmasıymış.
Oksitosin ile hurma meyvesinin arasında bağlantı var sanırım; okuduğum kaynaklarda da çok bilimsel olmasa da bu tarz bilgiler var; ben de neyseki hurmayı sevdiğimden her gün yiyorum. Ve cidden kan şekerim düşünce ya da yürüyüşten önce yediğimde çabucak toparlanıyorum.
                                                                                 ***
Sevgili Oksitosin;
Adını ilk duyduğumda "oksijen" karışımı bir şey zannetmiştim; meğerse sen bir tür "hormon"muşsun :)
hayatımıza hoş geldin diyecektim ama sen hep buralardaymışsın da bizim haberimiz yokmuş.
Bugünlerde nerelerde olduğunu bilmiyorum ama mutlu olduğum her an yanımdasın gibi geliyor. O yüzden de sana "sevgi hormonu" deniyormuş.
Umarım hayatımızda bolca olmaya devam edersin; yüzerken/yürürken/emzirme döneminde/kitap okurken/Pazar kahvaltılarında /deniz kenarında/Elifle beraberken... kısaca bizim hep hayatımızda ol,olur mu?
Bu ara belki birazcık daha fazla ortalarda görünüp doğum konusunda bize yardım edebilirsin :)
Hani belki :)

                                                                               ***
Dünkü "40. hafta" yazısına hiç de beklediğim alakasız tepkiler gelmedi; hatta genelde "yerini sevmiş annesi" dendi; mutlu oldum.
Oksitosinle ilgili yazıyı da aklıma gelmişken yazayım dedim yoksa dünden beri çok şükür daha rahatım.
Sürecimiz sağlıkla olsun, kolaylıkla ve güzellikle gelsin;
Biz bekleriz oksitosini de Elifimizi de :)

Devamını oku »

2 Nisan 2014 Çarşamba

Saftirik Greg'in Günlüğü: Ah Kalbim :)

Önce bu kitabın bana geliş hikayesini kısaca anlatayım. Saftirik Greg ile ben önceki yıllarda kuzenimden aldığım bir kitabı sayesinde tanışmıştım, sevmiştim de ama kendime almak aklıma gelmemişti :) Geçen seneki doğum günümde annem bana özel bir şey olsun diye hediye olarak "çocuk kitabı" almak istemiş. Ama ne alacağını bilememiş; kitaplığımda ne var ya da ben neyi severim bilememiş. Gitmiş bir kitapçıya ve ben kızıma kitap almak istiyorum ama okudu mu ya da sever mi kararsızım; ne tavsiye edersiniz demiş. Onlar da beni kaç yaşında düşündülerse artık "size en son çıkan Saftirik Greg kitabını verelim; tüm çocuklar bunu seviyor" demişler :) Aradan 1 sene geçti ve ben kitabın jelatinini bile açmamıştım. Hep inandığım bir şey varsa "kitabın da bir okunma zamanı" olduğudur. Yani kitaplığımı dolduruyorum ama okuyamıyorum desem de kimi zaman, bilirim ki bugün ya da seneye :) okuyacağım onları...
Saftirik Greg'in bu kitabı serinin 7. kitabıymış ama ben öncekileri okumadığım için bir kopukluk yaşamadım.
Bu kitapla ilgili söylenebilecek en güzel söz harika vakit geçirdiği ve her çocuğun mutlaka okumaktan keyif alacağı.
İçinde sadece yazı yok, sayfalarda yazılara eşlik eden oldukça neşeli çizimler de var.
Bu bile okumayı çok da sevmeyen bir çocuğa cazip gelecektir.
Bu çocuğun başına gelenler gerçekten pişmiş tavuğun başına gelmez :) Diğer kitaplarını da en kısa zamanda okumak istiyorum. Komik günlükler "Sevgili Salak Günlük", "Clarice Bean" gibi insana harika vakitler yaşatıyor.
Bir de ben utanmadan yanına film izliyormuş gibi mısır patlatmış olabilirim :)
40. haftayı güzelleştirmenin ve aslında hayatın her an'ından keyif alabilmenin bir yolu bence aşağıdaki fotoğrafta gizli; ne dersiniz?

Devamını oku »

40. Hafta

Bu yazıyı yazsam mı yazmasam mı çok kararsız kaldım. Bazı cümlelerim çevremdekileri kırar mı incitir mi acaba dedim ama yine de yazmak istedim. Geriye dönüp baktığımda hep mutlu, umutlu şeyler hatırlamak istiyorum ama bir parça içimi de dökebilirim herhalde burası kişisel bir blog olduğuna göre...
Çok şükür ki sağlıkla geldik bugünlere,birkaç gün sonra tam 40 haftalık olacağız. Tabii zaman ne gösterecek onu da bilmiyorum ama ben yine buradan bakınca neler görüyorum onları yazayım:
Daha önceki yazılarımda da söylemiştim aslında her şeyden önemlisi kişinin zihninin ferah olması, huzurlu olması. İyi bir doktor seçimi, sağlıklı beslenme (onu daz yazdım, yayınlamayı unuttum bak şimdi geldi aklıma), güzel aktivitelerle vakit geçirme vs.

Peki 40'a gelince neler oluyor?
Kim ne derse desin bir taraftan bebeğin hareketlerini güzelce hissettiğiniz müddetçe sakin kalmaya çalışıp aynı zamanda bu son günleri bekleyen o meraklı telefonlara hem de defalarca cevap vermeye sabırlı olmak anlamına geliyor-muş.
Bazıları tahmini doğum süresini 2 hafta sonraya veriyormuş, ilk duyduğumda anlayamamıştım ama şimdi "ah kafam" diyorum :)
Nankörlük de yapmayayım şimdi bu kadar çok sevenimiz olduğunu bile bilmiyordum yani iyi ki güzel insanlar var. (orası ayrı)
Bir de ne dediğini bilmeyen insanlar var ya... İşte onlara söyleyecek çok şeyim var da ben yine susuyorum. Geçen gün bir arkadaşım "susmamak lazımmış yoksa insanın içinde kalıyormuş" demişti bana. Çok haklı. Herkesin tarzı farklıdır ya kiminin cevabı hemen ağzındadır kiminin mideden gelir... İşte benimki herhalde ayaklarımdan falan geliyor; yukarı pek çıkamıyor çünkü :)
Kendimle ilgili gözlemlediğim şey,1 temel çekirdeğimin olduğu. Ona direk bir etki/tepki olmadığı müddetçe susmakla/kabullenmekle yetiniyorum ve ara ara kendime de zarar veriyorum. Ama o çekirdeğe en ufak bir taş gelse aslan kesiliyorum. Ortam yok herhalde.. Gerçi bu durumu da hayatta 1-2 defa yaşadığımdan olsa gerek insanlar bana/bize "ne sakinsiniz" derler. Bu iyi bir şey değil belki de. Yani yine sakin kalıp insanlara cevap da verebilmek lazım ama her zaman olmuyor.
İnsanlar iyi niyetli olduklarından ve arayanları tabii ki sevdiğimden ben de konuşmak istiyorum. Yalnız son günlerde iyi niyetin boyutunun biraz patavatsızlığa döndüğünü gördüm, üzüldüm.
Son dönemece inşallah geldiğimiz şu günlerde kimsenin kalbini asla kırmak istemiyorum, o sebepten de bol kitap/biraz yürüyüş/ "sağır olmaya çalış esra", "elifi düşün esra" cümleleriyle geçiriyorum.
Bir bebeğin "vaktinde" gelmek istemesinde acayip olan nedir???
Ben ki gerçekten kendimi sabırsız zannederdim-belki hala öyleyim-ama benden de sabırsız çıkıp beni de panik yaptırmaya çalışan/sanki bir şeylere "geç kalmışız" izlenimi veren arkadaşlara/dostlara/çevreme şaşırıp kalıyorum.
Elif de bu durumdan etkilenmesin diye onunla sürekli konuşuyorum; "canım yavrum, sen istediğin/hazır hissettiğinde sağlıkla gel" diyorum... Bundan daha mantıklı bir şey gelmiyor aklıma.
Bu yazı da başta dediğim gibi biraz iç dökme oldu; bozulan olduysa da oldu...
"Doğum yaklaştıkça hamile kişisi neler hisseder?" demiştim; şimdi de 40. haftanın bir genel özetini yapmış oldum.
Bana sorarsanız çok şükür her şey gayet yolunda/sağlıklı/güzel :)
İşte bu yüzden de sadece "bana sormak" lazım; ben de yazınca anladım :))

HERKESE SABIRLI/GÜVENLİ/İYİNİYETLİ/GÜZEL/NEŞELİ/GÜNEŞLİ GÜNLER :)


Devamını oku »

1 Nisan 2014 Salı

Küçük İnsanlardan Büyük Sorular, Hayli Mühim İnsanlardan Basit Cevaplar :)

BDK Yıldıray'ın kitabından sonra yine ona yakın tarzda bir kitap okumak beni çok mutlu etti. Hamileliğin 40. haftasındayız çok şükür ve hemen her gün gelen ""doğurmadın mı"lara karşı sabırlı olabilmek ve zihnimi başka şeylere yönlendirebilmek ve bunu yaparken de eğlenmek süper oldu. Daha ne isterim ki :)
Kitabı neredeyse bir solukta okudum. NTV Yayınlarının bu tarz (Cahillikler Kitabı vb.) kitapları var ama hiçbiri çocuklar için yazılmış değil. Domingo Yayınevinden çıktığını görünce şaşırdım.
Bu kitap aslında bir projenin ürünüymüş. 10 ilkokulda yaşları 4-12 arasında değişen binlerce çocuktan, yanıtını en fazla merak ettikleri soruları yazmalarını istemişler ve bu soruları alanında uzman yazar/psikolog/doğabilimci/astronot/sinirbilimci/ fizikçi/biyolog/gezgine sormuşlar. Onlar da kendi çocuklarına anlatır gibi sade bir dil ve esprili bir anlatımla bu sorulara cevap vermişler. Ve bu kitap, Birleşik Krallıktaki önde gelen çocuk koruma derneği olan NSPCC yararına hazırlanmış. İşte bu sebepten bir proje-kitap aslında.
Yaklaşık 300 sayfa boyunca bir dolu soruya verilen yanıtlar 1-1-5 sayfalık kısacık özetler halinde ve bence en güzel tarafı hiiiç sıkılmadan okunabilmeleri. Hatta ben ciddi anlamda bittiğine üzüldüm.
Hikaye/roman okumak da ayrı bir zevk ama benim gibi bilim yoksunu bir insanın 30'una ramak kala gözlerini kocaman açarak öğrendikleri de kayda değer.
Ah ah keşke okul zamanında karşıma çıksaydı bu kitaplar; ben de anlardım "şimşek nasıl oluşuyor", "su/buz/buhar ilişkisi"vb. Kısmet :)

Sevdiğim Sorular/Cevaplar:
*Solucan yememde bir sakınca var mı?
*Atom nedir'e verilen cevaptan: "Atomların içinde o kadar fazla boşluk var ki, dünyadaki tüm insanların tüm atomlarının içerdiği tüm boşluğu sıkıştırabilseydiniz, hepsini bir kesme şeker hacmine küçültebilirdiniz." :)
* Neden yetki hep yetişkinlerdedir? (Sahi, neden :)
*Pastanın tadı neden bu kadar güzel? (Ahh, ah :)
*Neden kendimi gıdıklayamıyorum?
* Arı arıyı sokar mı? (Sokuyormuş!)
* Neden tuvalete gideriz? (Bu soruyu ben de çok sorarım, hele ki son anda yetiştiysem :)
*Aslanlar neden kükrer?( Bu sorunun çok neşeli bir cevabı var ama buraya yazmayayım, merak edin :)
*Neden bazı insanlar kötüdür?'e verilen cevaptan: " Bir dahaki sefere biri size kötü davrandığı zaman, kendinize şunu sorun:' Acaba bana kötü davranan bu insan neden bu denli mutsuz? Acaba onu bana kötülük yapmaya itecek kadar üzen ya da öfkelendiren şey ne?' İşin ilginç yanı, böyle yaptığınız zaman, kendinizi o kadar da kötü hissetmeyeceksiniz."
*İyilik nereden gelir?
* Neden kızların bebeği olur da erkeklerin olmaz? :)
*Nasıl aşık oluruz? 3 tane harika cevabı var;bir tanesi:

*Neden sonsuza dek yaşayamayız?
* Hepimiz akraba mıyız? (bunu ben de çok düşünmüştüm)
* Zaman hızlı geçmesini istediğinizde neden yavaş geçer?
* Gazlı içeceklerdeki baloncuklar şişeye nasıl girer? :)
* Seyirciler gürültü yaparken sporcular nasıl konsantre olur?'a verilen cevaptan: "Konsantre olmanın en iyi yolu, çevrenizde olup biten her şeyi unutmaktır." ...
* En güçlü hayvanlar hangileridir? (Böcekler!)
* Çikolatayı kim buldu? (bulmasa iyiymiş :)
* Büyük İskender kurbağaları sever miydi? (çok güzel /mantıklı bir cevabı var)
* Çiş neden sarıdır?
* Neden sıkılıyorum? (ah, ah ne çok sordum bu soruyu küçükken..)
* Beni ben yapan nedir? (bu soruya 3 kişi cevap vermiş;bir tanesi :" Bizler kendimizi oluştururken başkaları bizi inşa eder. Başkaları bizi oluştururken, biz kendimizi inşa ederiz." !!!
***Favorim: Bir inek bir yıl boyunca osurmayıp biriktirdiği gazı bir kerede osursaydı, uzaya fırlar mıydı? :)
*Neden kardeşlerimle durmadan kavga ediyorum? (sahi neden :)
*Gökkuşağı neden yapılmıştır?'a verilen cevaptan: " Gökkuşağındaki renklerin sırasını nasıl hatırlarsınız? Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor. Şu komik cümleyi aklınızda tutmaya çalışın: Kırkayak tekerlekli sandalyesinde yoğurtlu makarnasını lüptetirken morardı :))
Makaslananlar:
Yukarıda bir kısmını yazdığım soruları bu kez komedyenlere sormuşlar. Hangisinden alıntı yapsam karar veremedim,hepsine çok güldüm. Bazıları:
* Michelangelo nasıl bu kadar ünlü oldu?
Ninja Kaplumbağalarda gerçekten iyi resim yapan bir tek o vardı :)
* Piramitler nasıl yapıldı?
Binlerce ton Toblerone'u üst üste koyarak :)
*Zaman hızlı geçmesini istediğimizde neden yavaş geçer?
Burnunuzu karıştırabilesiniz diye :)
* Hıçkırık nedir?
Kalp osurduğunda olan şey :)
*Solucan yememde bir sakınca var mı?
Annen bakmıyorsa yok :)
                                                                              ***
Bir dolu "neden"li soru okudum ve çocukların hayalgücüne hayran kaldım. Ben küçükken öyle çok soru soran biri değildim, hatırlıyorum. Aklımı kurcalayan şeyler vardı elbette ama onlar da bana kalsın şimdilik.
Sizin çocukken sorduğunuz sorular var mıydı?

HERKESE SORU SORMA CESARETİNİ KAYBETMEDİĞİ GÜNLER & MUTLU HAFTALAR DİLERİM(Z) :)

*Kitabı derleyen Gemma Elwin Harris'e de özel teşekkür...
**BDK'nın yazısını da okumak isteyebilirsiniz :)



Devamını oku »