Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




8 Kasım 2013 Cuma

1 Kitap 1 Mektup'ta Bu Kez Soruları Lokum Sordu, BDK Banu ve Kedimiyo Yanıtladı :)

Bir Dolap Kitap ile nasıl tanıştığımızı ve neden konuşamadığımızı oldukça detaylı bir şekilde yazmıştık. BDK Banu'su geçtiğimiz aylarda Hayykitap'tan çıkan pek sevimli bir kitap doğurdu yani yazdı :)
İçinde kediler, Moli ile Olaf ve bizim için evin 2. kedisi olan Kedimiyo var. Hal böyle olunca Banu'ya soruları bu kez Lokum sormak istedi (çok sıkıştırma dediysek de dinletemedik :) :

Lokum ciddiyetle kitabı inceliyor :)
Sevgili Banu,
Sana kocaman merhaba :) Bizimle ilgili bir kitap yazmışsın, geçen gün okudum. Hatta bu kız ne kadar çok şey biliyormuş diye de düşünmedim değil. Bunu düşünürken bıyıklarım bile titredi :) Böyle bir kitabı yazmak nereden aklına geldi? Yoksa sen, yolda karşılaşınca durup bizi sevmeden geçmeyenlerden misin?
Kitabın kahramanı olan sevimli çocuklar Moli ile Olaf uzun zamandır hayatımdalar. Hatta Bir Dolap Kitap'tan önce bile varlardı. Zaman içinde zihnimin içinde büyüyüp geliştiler. Onların nasıl çocuklar olduklarını, neyi merak edip, nelerle ilgilendiklerini düşünüp duruyordum. Onların merak ettiklerini fasiküller halinde bir araya getireyim dedim. Sonra bir gün Kedimiyo diye bir karakter ortaya çıktı. Moli ve Olaf'ı Kedimiyo ile tanıştırınca ilk kitabın konusu da belli oldu: Kediler. 

Bizimle ilgili bu kadar bilgiye nereden eriştin? İtiraf et, yoksa oturup bizi mi izledin?
Evet, sizi çok izlerim. Çocukluğumdan beri pek çok kedi dostum oldu. Bunların bir kısmıyla aynı evi paylaştım. Sokakta kedilerle karşılaşınca selamlaşmadan geçmem. Siz kedileri seviyorum; sizi gözlemeyi de öyle.

Evde Kedimiyo’dan başka arkadaşım var mı? Yeri gelmişken sorayım, Kedimiyo bize gelip kalabilir mi?
Ne yazık ki sadece kağıt üzerindeki Kedimiyo ile arkadaşım şu sıralar. Evde kedimiz yok. Çünkü benim geçmişte kısmen tedavi edilen kedi alerjim yine hortladı. Eşim Yıldıray'ın durumu daha feci. Bir de bahçeli bir evimiz olmadığı için evde hayvan beslemeyi doğru bulmuyoruz. Onların özgürlüğünü ksıtılıyormuşuz gibi geliyor. Hem kedi yerine artık bir bebeğimiz var. Şimdilik o bütün vaktimi alıyor zaten.

Düştüğümde kaç ayağımın üzerinde olduğunu hiç saymamıştım. Ama kitabını okuyunca öğrendim. Bu kitabının birçok arkadaşıma kendilerini tanımaları için de başvuru kitabı olacağını düşünüyorum. Peki ya siz insanlar, siz düşünce kaç ayağınızın üzerine düşüyorsunuz?
Şansılıysak iki ayağımızın üzerine düşmeyi başarabiliyoruz. Şanslı değilsek ayak, kol, kafa, sırt... Farklı yerlerimizin üstüne düşüp kendimizi sakatlayabiliriz. Biz, sirkte çalışmadığımız sürece, asla siz kediler kadar atletik olamayacağız.

Süt ile ilgili yazdıkların hiç hoşuma gitmedi. Ben de sütü çok seviyorum ama kimse bana –zararlı olabilir diye- süt vermiyor. Neyse ki yoğurdu daha çok seviyorum. Ve ondan arada da olsa yiyebiliyorum. Yoğurdu su ile karıştırmadan yememde bir sakınca var mı? Varsa da kulağıma fısıldasan yeter. Yer yemez üzerine bir güzel su içerim ben :)
Aman Lokumcum süt içme sakın. Biz insanların yavrularına da bol süt içirirler, ama ben bunu da doğru bulmuyorum. Süt, onu üreten hayvanın yavrusu için yararlıdır, başkası için değil. Ama yoğurdu afiyetle yiyebilirsin sanırım. Bu konuyu bir araştırayım.

Kaynak: burada
Kitabında yazmamışsın ama saç kurutma makinesi ve süpürge gibi neresinden ses geldiğini anlamadığım bu aletlere sinir oluyorum. Sahi bunlar olmadan insanlar yaşayamaz mı?
Hi hi hi. Yaşayamazlar. Gerçi yaşayanları var. (Mesela biz.) Ama süpürgeyi az kullandığımız için evimiz pis (!). Saçımızı kurutmadığımız için de zaman zaman sinüzit oluyoruz. Tozlu bir evde yaşamaktansa, birazcık şu gürültüye katlanabilirsin bence.
Bu arada sen kulak tıpası takmayı düşünmez misin? (Hiç düşünür müyüm kıhkıhkıh :)

Benim bıyıklarım çok kaşınıyor. Her türlü bilgisayar kenarında kitap köşesinde ve kapıların çıkıntılarında bıyıklarımı kaşıyorum. Bildiğin başka “bıyık kaşıyıcı” var mı?
Zımpara kağıdını bir dene. Ama daha iyi bir yöntem biliyorum. Sahibinin seni seven elleri.

Bir de ben bazen evde çok sıkılıyorum. Kendimi uzaklara atmak istiyorum. Kitabında gördüm. Ben de “gemi kedisi” olmak istiyorum. Bunun için ne yapmam lazım?
Öncelikle bir liman bulmalısın. Limana gelen gemilerden birini gözüne kestir. Yük gemilerinde işler daha zor olabilir. Ama bir yolcu gemisini seçersen, seni sevecek birilerini mutlaka bulacağına eminim. Kimselere görünmeden gemiye girmeyi başarırsan, gemi limandan ayrılana kadar kuytu bir köşede saklanırsın. Sonra da ver elini uzak diyarlar!

Moli ve Olaf, Kedimiyo ile birlikte merak etmeye devam edecekler mi? Ben de çok meraklıyımdır. Bir sonraki gezinizde limonata içerken ben de size eşlik edebilir miyim :)
Tabii ki edecekler. Onların merakı hiç bitmez. Tıpkı siz kediler gibi her yere burunlarını sokabiliyorlar. Şaka bir yana, Moli ve Olaf'ın soruları devam ediyor. Yakında ağaçlarla ilgili sorularına yanıt arayacaklar. Limonata demişken, kediler ekşi sever mi? (Ekşi miiii??? Sarı limon ekşisinden bahsediyorsan,lütfen o benden uzak olsun :)

Seni çok sevdim ben. Benim sorularıma cevap verdiğin için de teşekkür ederim.
Seni, Yıldıray’ı, Tayga’yı koooocaman yalarım, tatlıca patilerim.
Ben de senin kulaklarının arkasını, göbeğini kaşırım sevgili Lokum. İyi mırlamalar...
                                                                              ***
Valla ne desem bilemedim. Lokum hemen kaynaşmış Banuyla halbuki yabancılara karşı çok mesafelidir (aa aynı ben :) Bu işte Banu'nun ve Kedimiyo'nun parmağı/patisi olabilir elbette :)

"Kediler hep dört ayak üstüne mi düşer" kitabıyla ilgili BDK'nın radyo programını dinlemek veya İyi kitap'ta yer alan yazıyı da okumak isteyebilirsiniz tabii :)

29 Kasım 2013 tarihine kadar "Kedilerle ilgili en çok merak ettiğiniz şey nedir?"  sorusunu yanıtlayarak  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Kediler hep dört ayak üstüne mi düşer" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz. (Mektubu Lokum yazabilir :)


Lokum'un keşfettiği yerlerden dört ayağı üstüne düşme maceralarını da anlatmak isterdik ama o başka yazının konusu olsun. "Lokum halleri"ni merak ederseniz burayı okuyabilir, birbirinden şahane Moli ile Olaf, Dedikodulu Evler ve Kedimiyo çizimlerini almak isterseniz Banu'nun Bobin Dükkanını ziyaret edebilirsiniz. (Kedimiyoları lütfen bitirmeyin, bize de saklayın :)

HERKESE BOL PATİLİ, MUSMUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

7 Kasım 2013 Perşembe

Günün Şarkısı: Barcelona / Giulia y Los Tellarini

Kaç zaman oldu "günün şarkısı"nı dinlemeyeli :)
Bu ara severek dinlediğim 1 şarkı olsun o zaman;


HERKESE MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

6 Kasım 2013 Çarşamba

Anne Yemeği Neden Daha Lezzetli Oluyor :)

Kim ne derse desin "anne yemeği" daha lezzetli oluyor.
İçerisinde alıştığımız lezzetler olduğu için midir bilmiyorum.
Annemin yanında çırak olarak da bulunsam telefonda tarifi bir kere daha detaylıca anlattırsam kullandığı malzemeleri aynı marka da alsam yok, olmuyor.
Annelerin kesinlikle gizli bir tarifi var bize söylemedikleri. Onları hep özleyelim yemeklerinin tadını evden ayrıldıktan sonra daha çok mu bilelim diye yapıyorlar belki de bunu :) Ya da sadece herkesin elinin tadı başka mı?
Benim annemle yemek yaparken en büyük farkın özenmemek ve ona kalırsa soğan (bazen de sarmısak). Ben pratik yemekler seviyorum ve işimi çabucak bitirmeye çalışıyorum. Bazen elimi kesiyorum bazen patatesin yarısı kabuğunda kalıyor o ayrı :)

Kaynak: burada
"Anne eli değişmiş gibi" lafı boşa söylenmiş gibi durmuyor, siz ne dersiniz? Anne yemeği neden daha lezzetli oluyor :)
Devamını oku »

5 Kasım 2013 Salı

Lokum'un Arkadaşı Şirin :)

Evde kedi ile birlikte yaşamanın bir dolu güzel tarafı var. Aklıma gelen tek kötü şey bir yere gittiğinizde bu sevimli arkadaşınızı nereye bırakacağınızı bilememeniz oluyor.Bunun kötü olması,onun sorumluluğunun da elbette sizde olması.Öylece evde bırakıp gidemiyorsunuz. Neyse ki biz ev hayatını seven bir çiftiz ama arada şehir dışı ziyaretlerimiz de oluyor. Bir seferinde Lokum'u evde tek başına bırakmıştık,gün aşırı eve arkadaşlarımız, kuzen, kardeş kim müsaitse geldi baktı sevdi ama gittiler neticede :( Ve eve geldiğimizde Lokum'u çok perişan bulmuştuk. Kediler yalnızlığı sever ama bir yere kadar. Tüylerini temizlememiş tam tersine sinirinden kabartmıştı. O durumu 15-20 gün sürdü. Ne kadar üzüldüğümüzü anlatamam. İnsanın içi sızlıyor. Başka bir şehir dışı ziyaretinde bir dolu kedinin kendilerine ait kutulu odacıklarının olduğu bir yere bıraktık. Arada dışarı çıkartacaklarını söylemişlerdi ama geldiğimizde bizim kuzu inanılmaz içine kapanmıştı, mutsuzdu. Bu duruma yine çok üzüldük. Ben her seferinde bırakırken 3 posta ağlıyorsam aldığımızda 5 posta ağladım.
Ta ki...
Lokum için en uygun tatil yerini bulana kadar. Bu sefer süre de kısaydı,1 hafta. Meğer aradığımız yer kendi veterineriymiş, burnumuzun dibi yani :) Ben bu ayrılığı kaldıramayacağım diye gitmedim, evden ağlamaya devam ettim.. Arada arıyorduk "iyi mi" diye,veteriner de arkadaşıyla gayet iyi anlaştığını söyleyince de elbette "ya dönünce evi beğenmezse" telaşına kapıldım ben.(Yok, insana yaranmak mümkün değil :)
Veterinerin kendi kedisi olan Şirin ile ilk karşılaşmaları şöyle olmuş:


1 haftanın sonunda Lokum'u gayet keyifli, mutlu bulduk. Resmen tatil yapmış, gezmiş, dolaşmış, yeni insanlarla tanışmış. Arkadaşıyla çabuk kaynaşmışlar ve veteriner ikisini genelde başbaşa bırakmış. Bizimkinin çok geveze olduğunu söylediğinde de şaşırmıştık ama eve geldiğinde anlattıklarına inanamadık. Yok yani Lokum bildiğin konuşmaya başlamış :) Acaba biz onunla çok konuştuğumuz için mi garibim "bari ben susayım" demiş, bilmiyorum. Şimdi maşallah susturabilene aşk olsun. Rahatsızlık vermiyor bu durum hatta öyle mır mır'ları var ki arada küfür mü ediyor onu bile çözdük :)
Sağolasın Şirin kardeş diyecektik ki; dün akşam hayırdır rüyamda Şirin'i gördüm. Bizim eve geliyormuş, artık bizim evde kalacakmış... Bu fikre aslında soğuk değiliz ama eve şimdilik 1 geveze kedi yeter mi ne :P


* Lokum'un "Kedimiyo" arkadaşı ile ilgili pek güzel haberler için de az kaldı,sürprizi kaçırmayın :)
Devamını oku »

2 Kasım 2013 Cumartesi

Lokum Halleri :)

Aklıma geldikçe yazayım, unutmayayım istiyorum bu Lokum hallerini. İlerde ona anı olsun, okudukça gülsün diye değil de keyif aldığımız, mutlu olduğumuz an'ları hep hatırlayalım diye..
* Evde tek başına karanlıkta kalmışsa : Biz eve geldiğimizde -zaten illa ki kapıda karşılar bizi- ışığı açtığımız anda gözler mahmur ve anında söylenmeye başlar, biz onu şöyle tercüme ediyoruz: "Nerde kaldınız, hani çok geç kalmayacaktınız, ışığı niye açık bırakmadınız, karanlıkta kaldım ben, mır mır mır, bak size çok kızdım haberiniz olsun, ne bakıyorsun öyle alsana beni kucağına, (kucağa alınınca) tamam şimdi barıştık,öpeyim biraz sizi ama bir daha yapmayın, mır mır mır :)
* Çaktırmadan mobilya/koltuk tırlamamışsa: Anında "Lokum!" diye kızılacağını bilir ve tavşan misali koşarak kaçar ve bir süre saklanır(süre kısadır genelde) sonra saklandığı yerden çıkar ama yanına gelmek için uzaktan masum bakışlar fırlatır " ne yaptım ki ben" bakışları, yavaş yavaş yine gelir yanına "yok yok bir daha yapmayacağım" demeye çalıştığını düşünmek isteriz ve usulca oturur yanımıza.


* Evde balık/tavuk/et pişiyorsa:  Kokuyu alır almaz koşarak gelir, bu onun "benim payımı unutmayın haa" bakışıdır :) Yemeğe oturduğumuzda önceleri kapıdan kendini hatırlatıyordu, şimdilerde masaya kadar yaklaşıp  mırrr mırrr diyerek payını istiyor. Neyse ki biz de ona eziyet etmeyip önce ona minik payını veriyoruz. Yediği gibi kendini temizlemeye uzak bir köşeye gidiyor. Bazen "teşekkür" bakışı da olsa fena olmazdı diyoruz ama...
* Saklandıysa: Kendi istemediği müddetçe onu bulmak neredeyse imkansız. Hani küçücük evde minicik bir kedi en fazla nereye saklanabilir ki diyorsun, ama o an yanılıyorsun çünkü aklına bile gelmeyecek yerler keşfediyor :)
* Kucak kuşu Lokum: Kucakta gezmeyi çok sevdiği gibi yattığında senin üzerine uzanmayı da pek seviyor..Onun hırlamaları da eğlenceli oluyor aslında.
* Tuvaleti temizlenmemiş/yemeği konmamışsa: Sanırım her kedi gibi oldukça asabi oluyor,haksız da sayılmaz heralde.. Yoksa biz evde niye varız değil mi :)
* Kitap, dergi, gazete okuduğumuzda: İlla ki kitabın köşelerinde bıyıklar kaşınır ve belli bir müddet okuma süreci baltalanır :)

Kısaca, evde kedili olma hallerini ve Lokum'u pek seviyoruz.
Sizin kediniz neler yapıyor? Nelere kızıp nelerle mutlu oluyor :)

HERKESE MUTLU HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

1 Kasım 2013 Cuma

Takvim, Planlar, Notlar...Hiç Bitmez :)

Zaman gerçekten tuhaf bir kavram. Yaşarken  farkında olmuyoruz ama geçtikten sonra kocaman anılar biriktiriyoruz. Plansız yaşamayı çok sevmesem de "planlılık"tan bıkmış ve  bir süre plan yapmamaya ve yazmamaya karar vermiştim. Fark ettim ki yazmasam da aklımdan bir dolu şey geçiyor ve ben onları henüz sıcacıkken değil de tazecik vakitleri geçmişken hatırlıyorum ve bunun için de hayıflanıyorum. Kendime bir ceza mıydı acaba bilmiyorum yazmamak. Zaten unutkan olan bünyeye bu baskıya gerek var mıydı, ondan da emin değilim. Gerçi o ara istediğim takvimi de bulamamak bana iyi bahane olmuştu. Yanımdaki not defterleri (ki hepsinin farklı işlevleri var, belki bir ara anlatırım) karmakarışık olmuş, notlar, ünlemlerle dolmuştu. Sonuç: Ben yine bir şeyleri ya unutuyor ya da kaçırıyordum. Hakkımı yemeyeyim, hatırladıklarıma da ben üşeniyordum :) Duyan da diyecek ki ne meşgulsün hayırdır, ülkeyi mi kurtarıyorsun :) Ülkeyi olmasa da dağınık zihnimi toparlamaya çalışıyorum diyelim.. Herkesin zihni kendine elbette ama benimki sağolsun daha çok tek taraflı çalıştığından heralde (sözel lob) bazen aşırı yükleme yapıyor ve sanırım orada bir yerler yanmaya başlıyor. Yoksa niye hep migrende aynı taraf ağrısın değil mi? (Çok bilimsel oldu yahu :)
Nereden geldim bu konuya onu bile unuttum :)
Sanırım asıl anlatmak istediğim takvim, planlar ve notlardı... Eskiden çok uçuk, zorlayıcı ve kesin planlar yazardım deftere ve onların üzerini çizebilmek için uğraşır, baktım bitiremeyeceğim boşverir, sonra da vicdan azabı çekerdim. Sanki orada yazanları başkası yazıyormuş gibi de yazılanlara sinir olurdum. Birçok şeyden soğuduğum böyle kısır döngü zamanlar geçti. Sonra ben bir şey keşfettim: Kendime daha insaflı davranabilir(d)im! Evet sanırım bunu yapabilirim, dedim ve zamanla bu yolda emin adımlar attım. Hatta önce takvim/plan defterimi atmış bile olabilirim :) İşte o ara kafam karıştı tabii, ne yapacaktım ben diye bakacağım defterim yoktu. Ben de an'ı yaşayayım bari dedim,fena fikir değil-di. Ta ki ben an'ı yaşarken yapmak istediklerim, beni mutlu eden şeylerden de uzaklaştığımı fark edene kadar. Yani benim için an'ı yaşamak da bir yere kadar-dı.
Silkelenme zamanı mı geldi yoksa sonbahar beynimdeki açılmadık kapılara mı yaslandı bilmiyorum, henüz. Ama kendim için minik bir iyilik yapıp pek tatlı bir takvim aldım geçenlerde. Şimdilik plan yazmıyorum içine, notlar alıyorum, randevularımı hatırlatıyorum (amanıın ne meşgulüm ben :)
Sizin takvimle, planlarla, notlarla aranız nasıl? Bir ben miyim deli :)


HERKESE MUTLU KASIM'LAR OLSUN :)
Devamını oku »