Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




Elif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Elif etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Temmuz 2015 Salı

Bu Aralar :)

Caaanıııım blog, seni ne kadar özledim bir bilsen...
Gel sana bir sarılayım önce :)
Geçtiğimiz 1 ayda o kadar çok şey oldu ki, hızımıza ben bile yetişemedim.
Ev değiştirdik yani taşındık,muhit değişikliği bize iyi geldi umarım da böyle devam eder. Eski komşularımı özlerim diyordum, yine özlüyorum ama neyse ki burada da kendime komşu buldum :) karşı komşumla tabak alış verişimiz var mesela, bir de kızları Elif'i çok seviyor.
İkincisi Elif kreşe başladı, 3. haftadayız, o da maşallah gayet iyi gidiyor. Hiç sektirmeden 2. haftanın başında hastalandı, klasik kreş virüsü mü diyorduk ki azı ve köpekler birlikte patladı, işin içine bir de diş olayı girdi.
Üçüncüsü ben işe başladım. Henüz yepyeni bir gelişme bu. Bu konuya az sonra gireyim.
Aslında sadece bu 3 değişiklik bile hayatımızdaki dengeleri oldukça değiştirdi.
İlk günlerde yani toplanma sırasında çok yorulduk, sonra dinleniriz dedik, olmadı. Yeni ev bize biraz fazla iş yükü çıkardı derken Elifi kreşe verdik. Sanırım bende hatlar biraz o ara koptu.
Kreş günlüğünü ayrıca yazmak istiyorum, buraya sıkıştırmadan. Öğretmenini biz sevdik, Elif de sevdi. Birbirlerine alışmış görünüyorlar. Bugün Öğretmeni "yatağına koydum, biraz kitap okudum ve uyudu" deyince sinirle karışık bir alt üst olma durumu yaşadım. şöyle diyecektim halbuki "neeaaayy, ben başaramadım, siz bu kadar kısa sürede nasıl başardınız bu işi hocam???!!"
Elifi 15 aylıkken kreşe verdiğimiz için oldukça uçlarda tepkiler aldık haliyle. "Aaa ne iyi yapmışsınız"lar bir tarafta "siz de anne-baba olacaksınız bir de, el kadar bebeği kreşe vermek de neymiş" ler diğer tarafta. Hatta bugün kreş çıkışı arabaya yürürken torununu almaya gelen bir teyze bizi küçümseyip "şuncacığı da mı kreşe veriyorlar" dedi. Zamanla daha çok alışacağım bu tepkilere ama içimden geçen ilk şey: "müsaitsen sen gel bak teyze" demek oldu, tabii ki gülümsedim geçtim. Böyle anlardaki gülümsemelerim çok yoğun sinir barındırsa da bunu sadece ben anlıyorum ne kötü değil mi? O halde gülümsemeyeyim, onu da beceremiyorum.
Veee gelelim iş yeri mevzusuna. 3 yıl önce çalıştığım yerden başka bir birime nakil olmuştum ve bu yeni yerde de çok zorlanmıştım, o sebepten oraya dönmek istemedim. Önceden bildiğim ama birlikte çalışma imkanımın olmadığı yepyeni bir yere geçtim şimdi. Eski birimim şokta, iş yoğunluğu çok çünkü(hsonları, tatiller ve izin zamanlarnda da çalışıp arada da nöbete geliyordum) gelmeyeceğimi duyunca üzüldüler ama bu üzüntünün kaynağı kara kaşlarım değil elbet :)
Kadınlar hep mi aynı olur yahu, her gören "kilo vermişsin/almışsın" diyor,ilk cümle bu. Demek ki birbirimizin gözünde kilo kadar değerimiz var, artıp azalıyor :) Erkekler daha çok "vaay Esra dönmüşsün" dedi :) Kadınların çoğunlukta olduğu başka bir birim ise kurumda çok gözde ve benim orayı neden tercih etmediğim çok soruluyor. Cevap basit: "Kadınların çok olduğu bir yerde çalışmak istemiyorum". Tercih ettiğim birimde birkaç kadın var sadece, bence çok daha güzel. Bir de eski birimimden neden ayrıldığımı manyak olup olmadığımı kariyerimi hiç mi düşünmediğimi soruyorlar. Valla gülüyorum.İş yerinde tuhaf kaçmasa şen kahkahalarımla güleceğim. "İş yoğunluğu değil sadece huzur istiyorum"diyorum. "Aman her şeyde önceliğin çocuk olmasın" diyor "kendince" tecrübeli anneler, "ben böyle iyiyim" diyorum. "Yeni iş pozisyonun seni tatmin edecek mi?" sorusu çok geldi hani zannedersin herkes nasada çalışıp uzay çalışması yapıyor :) işyerimuhabbetlerim benim hiç bitmez çünkü çok şenlikli bir yerde çalışıyorum. Yaptığım iş gereği de eskiden (halkla ilişkiler) herkesi tanıyorum, dolayısıyla bu günler biraz da herkesle çay çorba muhabbetle geçti. Rütbesi artanlardan değişik tavırda olanları görüp üzüldüm, onlar adına. Ne bileyim "öz" bu kadar "hafif" miymiş diye :)
Bu arada Şuşuöyküsü, bilgeveannesi, leylak dalı ve Yasemen ile tanıştım hatta leylak dalı Nurşen ablanın bize hediyesi bir kitap var ki!
Okuduktan sonra dayanamadım, kitabın üzerinden bir kez daha geçtim, çizelge çıkardım, kitabı irdeledim. Yazarın diline aşık oldum bir de. Hani böyle karşımda konuşsa da ben de iki satır kitap muhabbeti yapsam onunla dedim ki sonradan aklıma geldi, bu yazarla hayat üstüne de ne ala konuşulur :) (sanki babamın oğlu :) * yazarın kim olduğunu tahmin eden oldu mu? Genç bir yazar ve şimdilik ne yazık ki sadece 3 kitabı var. 2. kitabını da bitirmek üzereyim ve önünde kendimce saygıyla eğiliyorum. Keşke tanışma imkanımız olsa dediğim bir isim oldu. hadi bakalım evren, sen aldın mesajımı...
Dilim şiştiğine göre saatlerce yazabilirim ancak yazamam çünkü sıklıkla uyanan Eliftrişkomuz var bizim.
Bu süre zarfında 2 defa kendime yani sadece ben, kendim, bizzat kendim olarak vakit ayırabildiğim an'lar oldu, onları da yazacağım.umuyorum yani :)
Bir de ah yazmasam olmaz, canım pastanem Serender kapanmış :/ Öğle aralarımın kaçış mekanıydı halbuki. Kasadaki renkli gözlü amca Laz şivesiyle ne güzel "nasilsinuz" bile derdi... Çok üzüldüm bu işe, pastanenin gidişine
Bu ara harika ötesi kitaplar okudum ve hiçbirini yazamadım buraya,çok kötü hissediyorum.
Bir de -isim vermeyeyim- iyi kalpli bir anne oğlunun kitaplarından bir koli bizim kütüühanemiz için bağışladı. "Aaa bizim kütüphanemiz mi"dedim!? Evrenciğim,onu da arada hallediver olur mu? Neyse şimdilik yeni evdeki yeni kitaplığımızla yetineyim ben. O da doldu diyorum ama tam o ara karabalık "kuş mu geçiyor"demişim gibi havalara bakıyor :)))
Bak yazmadan geçecektim..neyse son anda hatırladım. Bu ara kitaplarımı internetten almadım, hepsini sahaftan aldım, çoğu da 2. el, onu da yazayım bir ara. benim için yeni kitap alma devri resmen bitti, off çokheyecanlıyım:) hatta geçen gün birkitabın içinde komik bir not vardı abisinden kardeşine "sevgili naz, nazlanmanı dert etmeyecek kişilerle karşılaşırsın hep umarım, iyi ki doğdun, 1998" diyordu :) işte bu muzır notları toplamayı seviyorum, bir de harika arşiv oluşturmaya başladım.Bazı kitapların tüm baskılarını ya da farklı kapak resimleri olanları toplamak gibi. Bayağı bildiğin koleksiyoner oldum kendi küçük dünyamda, aman ne neşe :)
* Tamam peki çatlatmayayım seni sevgili blog, bayıldığım yazar mahir ünsal eriş. DTCF'de okumuş, yıllar bile tutmuyor ama bence ben onu okulyıllarından tanıyorum ki ben DTCF'de bile okumadım :)
Bu arada çok özlemişim seni, canııım blog :)



Devamını oku »

4 Haziran 2015 Perşembe

Annelik İtirafları-1

Annelik sohbetlerine mi özendim acaba kim bilir, oldukça yorgunken yatmadan hemen önce birkaç itirafta bulunmak istedim sanırım. Başına "1" koydum ama bu başlığın "2"si ne zaman gelir tabii bilemiyorum :)
Teee en baştan başlayayım o halde daha açıklayıcı olur:
* Hamile kaldığımı öğrendiğimde içimdeki canlıyı korumak için pek de hareket etmemem gerektiğini düşünüyordum, sanki az hızlı yürüsem ona zarar verecektim. Bu his,zamanla geçti.Hatta son haftalarda Elif aşağı doğru insin diye epey hızlı yürüdüm de yine de bir işe yaramadı :)
*Ben hamileyken, etrafımdaki tüm kadınların hamile olduğunu sanmaya başlamıştım, yoksa o göbekler neydi öyle :) (zannedersin fit biriy(d)im :)
*Nasibimde normal doğum olduğuna çok inanmıştım ya da kendimi öyle şartlandırmıştım. Şimdi geriye dönüp baktığımda sezaryeni bana bu kadar "öcü" olarak gösteren şeyin okuduğum "bazı" bloglardaki "normal doğum yaparsanız iyi anne olursunuz" söylemlerinin olduğunu daha iyi anlıyorum.
* Kitaplardaki bilgileri okudukça gerçekten aydınlandım, kabul. Ancak bu bilgilerin "gerçek" olmadığını anlamam da ortalama yarım annelik ömrümü aldı.
* Kitaplar demişken, sanırım beni en çok bunalıma sokan kişi mükemmeliyetçi Tracy abla oldu.Kendisi bence başak burcuymuş, Allah rahmet eylesin. Annemden alıntılar gördüm onda :) "Ama şekerim doğumdan 3 hafta sonra bile pijamayla dolaşıyor olamazsınız"!!! 3 ay ve sonrasında da gayet pijamalıydım ki ben. Bu durumla gurur duymuyorum ama şartlarım böyleyken de kendimi kitaba uydurmam biraz tuhaf kaçardı herhalde.
*10.günden 4,5 aylık zamana kadar kolikli hayatımızda zamanın 16.55'de durmasını çok istedim ya da direk 23.05 olmasını...
*Kolik zamanı sığındığım bir cümle vardı: "Allahım Elife sağlıkla kavuştuğumuz için şükrediyorum." Sanırım bu cümle olmasa sığınamazdım bir yerlere.
* Koliğin hiç ama hiç geçmeyecek bir şey olduğuna inanmaya başlamıştım.
* Bence en takıntılı olduğum konu,uyku. Elif uyumadıkça uyku eğitimi, danışmanlık,parkta yorma, kucakta sallama,ayakta sallama, arabasında gezdirme, slingde denemeler şeklinde biraz (!) kendimi yıprattım. En büyük itirafım da bu olsun.
*"Normal"i nasıldır bu işlerin hiç bilmiyorum ama uyku saatlerine fazla mı uymaya çalışıp hayatı kendimize dar ediyoruz diye düşünüyorum bazen. Çünkü bazı günler hiç geri gelmiyor. Elif 5-6 aylıkken bir arkadaşımızın diş buğdayına gitmiştik, pastayı yemeden kalktık çünkü Elifin uyku saati gelmişti.Çok sevdiğim bir arkadaşım olunca, hala üzülürüm bu duruma, ne kadar ayıp ettik diye :/
* Uyku konusu hemen takıntılı olduğum hem üzerinde en çok uğraştığım hem de bir arpa boyu yol gitmişken geri yola düştüğüm bir handikap olarak bu itiraf bölümünde bulunsun.Annelik itiraflarımın incisi kendisi :)
* Kendimle ilgili o kadar çok şey keşfettim ki bu süreçte. Sabırsız bilirdim kendimi, o kadar da değilmişim. Dayanıksız bilirdim, sandığımdan daha dayanıklıymışım yahu, aferin bana :)
* Ek gıda sürecinde Elif aç kalacak diye endişeleniyordum çünkü gerçekten hiçbir bilgim yoktu. sebze püresi dendiğinde neyi kastediyorlar onu bile bilmiyordum,öğrendim.
* Her annenin belli konularda takıntılı olabileceğini keşfettim ve tabii ASLA hiçbir anneyi yargılamamayı...
* "Organik" yiyecekler konusu kafamda hala çok net  olmadığından Elif, biraz memleketten gelenler biraz da bildiğimiz marketlerden ne bulursak ondan yiyor. Yoğurdu mayalamayı denedik, uğraştık,makinesiyle bile kıvamı tutturamadık, şu hiç tavsiye edilmeyen market yoğurtlarından yiyoruz evcek.
*Yiyecek konusunda itirafım çok aslında, hepsini yazmayayım ama sınırlarımı çok genişlettiğimi gördüm. Ve itiraf ediyorum, rahatladım. Oh be!
* Temizlik, titizlik konusunda tam beklediğim gibiyim. Annem gördükçe deli oluyor :) Annem Elif'e bakarken kendi çocukluğuma bakıyorum sanki, nasıl mikropsuz bir ortamda büyüdüğümü ve doktorların "sizi fanusta mı büyütmüşler?" lafını anlayabiliyorum. Anlam veremediğim nokta ailemden nasıl bu kadar farklı olduğum? Elifin yemek süreci, etrafa fırlatmaları, kirli elleriyle bir şeyler yemesi, o elleri bir yerlere sürmesi vs beni hiç rahatsız etmiyor, sadece güldürüyor ne yapayım :)
* Etrafımda bu kadar çok "anne/arkadaş" olabileceğini hiç düşünmezdim. Çoğu sanal ortamdan tanıştığım insanlar ama ben onları hiç "sanal" hissetmiyorum. Çocuklarının sanki ablası/teyzesiyim gibi hissediyorum :)
* Elifin yaşadığı ilk şeyleri görebildiğim için binlerce şükrediyorum. Yürümeye başladı ve o gözlerindeki cesaret parıltısını fotoğraflayabilmek isterdim.
* Annelik "çok aşırı zor"zannediyordum ama değilmiş. Bazen bunun iki katı daha zorken bazen de o kadar eğlenceliymiş ki ortada zorluk falan kalmıyormuş,ne ilginç.
* Vicdan dediğimiz hissin en yoğun olarak annelikte yaşandığını iddia ediyorum! İnsan bir şeyi yapsa bir dert yapmasa ayrı vicdan
* Günümüzdeki annelik anlayışlarını sorguladığımda şunu gördüm: aşırı hassasiyet gereksiz bir pimpiriklilik var hepimizde. Ve bu yüzden de bir şeyleri koyverip yaşayamıyoruz o an'ı ve anneliğimizi. "Doğal"mı bağlanmalı yoksa dolambaçlı mı?Çocuğu kaç yaşına kadar nerede,nasıluyutmalı, 3 gün kuralına uymazsak zinhar olmaz, yogasına aktivitesine oyun grubuna da katılmalı,mümkünse tammm zamanında emzik/biberonu/emmeyi bırakmalı, hiç bir şey için geç kalmamalı ve tüm bunları yaparken de an'ın tadını çıkarmalıyız. Yok, bu kısmı atlayalım.Gerçekçi bile değil. Fırınları kirli olup çocukları mutlu olan annelerden olmak istiyoruz bence hepimiz. Ama işte hayat şartları! Anneliğini en "doğal" yaşayanların "fazla uyarıcıya maruz kalmayanlar" olduğunu düşünüyorum. Siz buna köydekiler deyin veya kasabadakiler. Etrafımızda o kadar çok "bunu yapmayın şunu yapın" diyen var ki bu savrulma haliyle daha ne kadar sürükleneceğiz bilmiyorum.
* Bulduğum oyunları, aktiviteleri bolca yaparız diye düşünmüştüm, şimdiye kadar pek yapamadım. Ama şu oldu: Elif birkaç kitabını kapıp kucağıma yerleşiyor ve okumamı işaret ediyor. Bu duyguyu sanırım hiçbir aktiviteye değişmem. Bir de park bahçede elleriyle keşfettiği şeylerdeki heyecanı...
* Elifin büyümesini ve birlikte resim yapmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Duvarlara neden çizim yapılamayacağını nasıl açıklayacağım acaba diye düşünürken geçen gün aklıma geldi, bu benim fikrim değildi ki en başından beri. O halde duvarlara birlikte el izi bırakmamızı ne engelliyordu? Bekle bizi boş koridorlar, duvarlar :)
* Anneliğimi tanımlayacak olsam sanırım "dağınık, rahat, uykusuz, keyifli bazen de kontrol çıkmış" derdim.

Siz de belki bir şeyler itiraf etmek isterseniz.
Şşşttt aramızda :)
Rahat anne eşittir mutlu bebek fotosu, Uşak, bir köy

Devamını oku »

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Bu Aralar: Biraz Temizlenme Vakti

Genelde bahar mevsimi gelince bana bir haller olur, yüklerimden kurtulmak isterim. Fazlalıklar, ağırlıklar gidince de rahatlarım.
Öncelikle kıyafetlerden başladım bu sene. 5 büyük boy poşet kıyafet ayırdım ve ihtiyaç sahiplerine verdim, mutlu oldum. Dolabıma bakınca şunu dedim: "Oh be, rahatladım." Zaten o kıyafetler varken de giymiyordum,topu topu 4-5 aynı kıyafet arasında dönüp duruyordum. Yenilerini almaya aslında hiç niyetim yoktu lakin olaylar pek öyle gelişmedi. Kıyafet alışverişinden inanılmaz derecede nefret eden ben, kendimi yengeçli rahat bir pantolon almış buldum :) Ama çok şirin...
Yakın zamanda evdeki kıvır zıvır vb şeylerden de gözüme gönlüme ağır gelenleri göndereceğim. O da aklımda.
Bir de blog vardı, son zamanlarda çok "yüklü"görünen gözüme. Biraz daha sadeleştirmeye çalışıyorum bu dönem. Tasarım canım Özlem'e ait, baktıkça gülüyorum ve çok seviyorum bu çizimi. Kategorilerimi azalttım. Çocuk kitaplarına alt kategori yapmak istiyordum, kod html vs anlamayınca yapamadım :) Eski yazılarımın da tek tek-vakit buldukça- üstünden gidiyorum. Güncelliyorum, taslağa kaldırıyorum veya siliyorum.Bir nevi yenilenme vakti yani blogum için.
Elifle ilgili ek gıda, uyku, 1. yaş vb yazılar için notlarımı güncelliyorum,umarım bir gün yayınlayabilirim :)
Bu ara zihnimi boşaltan şey yine okumak. Her fırsatta ve ne bulursam okumaya çalışıyorum. Kitap, dergi,blog bu listenin en başı tabii. Son okuduğum kitapları buraya yaz(a)mıyor olmaktan hala suçluluk duyuyorum. Dergi listemin ilk sırasında Dünyalı var. Araştırmacı Çocuk'u da seviyorum. Son dönemde Kafka Okur dergisi hoşuma gidiyor. Eskiden Penguen alırdım, Semracan için, fark ettim ki uzun zamandır almıyorum. Bir de kendime bile komik gelen bir şeyi itiraf etmiş olayım: Evim dergisi alıyorum 2 aydır. Baktım ki ev ile ilgili şeylerden ciddi anlamda anlamıyorum. (yani keşke biri benim yerime halı,perde vs seçse) Ben de fikir edinmek için bu dergiyi aldım. Bu dergiyi küçümsediğimden falan da değil olayın komikliği, beni tanıyanlar niye olduğunu anlamıştır, hani o kadar alakam yok ki ev ve düzen vs işleriyle. Elifin odasına, girdiğimiz ilk perdeciden kadının gösterdiği ilk seçeneği aldık mesela. perde dediğin şeyin biraz daha gezilerek alınması gerektiğini, çok renkli olursa odayı kalabalık gösterdiğini ve benim her baktığımda içimin dolduğunu vs yeni tecrübe ettim.Bir de terimleri öğrenmek için aldım "evim" dergisini işin aslı. Mağazaya gittiğimizde sorulan sorulara "o ne ki" demekten bıktım :) Örnek vermek istemiyorum şu an, "yuh esra"demeyin diye:) Hani bazı insanların doğuştan bir yeteneği olur, uyum renkler düzen uydurabilir...İşte hayranım ben o insanlara. "Ben niye yapamıyorum" diye düşündüm geçen gün. "Farkında bile değilim ki" diye cevap verdim kendime. Yani perdenin "stor" olanı, "zebra"olanı, çift ya da tek dikişlisi ya da teğellisini ben görmüyorum bile. Hani öküz erkekler vardır ya "saçım nasıl olmuş"dersin de "saçın da bir şey mi var"der... İşte ben bu ev, düzen, kıyafet konularında öyle olduğuma karar verdim. Ama bence kötü niyetli de değilim, sadece biraz dalgınım ve cidden görmüyorum çünkü aklım hep bambaşka yerlerde oluyor. Aslında bu da oldukça kötü bir şey, "an'ı yaşamak" olgusuna ters düşüyor. Sadece bulunduğum an'da olamama olgusu benim hep yaşadığım bir şey,o yüzden de artık garipsemiyorum.Neyse ki geçen hafta kardeşim Eda geldi de bana bir"ne neyle giyilir" turu yaptı :) Mesela şu meşhur yengeçli pantolonumu neşeli bir t-shirt ile giyersem "cool" oluyorum, düz bir body ile giyersem "yataktan az önce çıktım, bu pijamalarımı da çok seviyordum o yüzden bunlarla geldim" mesajı veriyorum. Bu ara görüştüğüm insanlar hep aynı şeyleri görecek yani üstümde, çok neşeli :) (Bir de ben kot pantolon dışında rahat bir pantolon grubunun da olduğunu-yaz için- bilmiyordum, ne ara üretilmişler,efil efil ne güzel :)

Ve gelelim asıl kaçmak istediğim konuya: annelik mevzusu. Bir taraftan kafam dolu dolu karmakarışığım diğer taraftan "bu yaşadıklarım herkesin başına geliyor, yalnız değilim, sadece anneyim" diyecek kadar rahatım. (Son zamanlarda okuduğum beni en çok rahatlatan yazılardan biri de bu) Bu yazının devamını anne olanlar okumasın çünkü yeni bir şey yazmayacağım, anne adayları da okumasın ki gözleri korkmasın, bekarlar sırf meraktan okuyabilir :)

Annelik konusunda zaman zaman öyle tökezliyorum ki duvara çarpmış gibi kalakalıyorum. İşin ilginci yine kendi kendime çıkış yolu bulabiliyorum ve bundan da büyük mutluluk duyuyorum. Sanırım şunu kabullendim: annelik, ömür boyu sürecek bir kişisel gelişim süreci. Yani o kadar çok bilmediğim yönümle tanışıyorum ki "sen de mi burdaydın"diye gülümsüyorum çoğu kez. Bir şeyleri başardığımda yani sorunu halledebildiğimde de çok gurur duyuyorum kendimle. O yüzden de yolun inişli çıkışlı olmasına alıştım(sayılır) Tam yaş dönemecinden beri Elif de oldukça değişti. O değiştikçe biz de yeni hallerine ayak uydurmaya çabalıyoruz. Aslında her çocuk gibi yani çok "farklı"bir yanı yok. Uyku, iştah, keşfetme merakı, inat, öfke nöbetleri vb inişli çıkışlı gidiyor. Biz de kendi analık-babalık hallerimizi keşfediyoruz, olan bu :) Yani bu kadar basit. Bu, fotoğrafın üst çekimi. Biraz daha detay çekimlerde ise uykusuz kaldığı günlerde sabrı azaldığı için kendini oldukça kötü hisseden ve çocuğuna sert cümleler kurduğunda vicdan yapan bir acemi anne var. Tanıdınız mı? Bana benziyor sanki... Bazen de benzemiyor. Yani "amanın, o cümleleri ben mi kurdum, vay bana vahlar bana" diyorum. Oyun kurmayı çok beceremem belki ama oyun oynamayı ve çocuklarla vakit geçirmeyi severim. Geçen gün parkta Elifin 2,5 yaşındaki bir kız ile keyifle oynadığına tanık oldum,nasıl mutlu oldum anlatamam. "Merhaba, ben Seniha, sizin adınız ne?" diye yanıma gelen bu sarı-kıvırcık kıza Elif kendi dilinde anlaşarak kum verdi, Seniha da onları tencerede toplayarak bize makarna yaptı :) Çok şükür havalar ısındı da parkta bolca vakit geçirebiliyoruz, Elif istediği kadar debelebiliyor. Elif de kuşları çok seviyor. "Aa bak kuş gelmiş" dediğimde Seniha "Onlar kuş değil, güvercin" diyerek beni gülümsetti. Ama asıl bomba şuydu, yanındaki kovayı(içi de boştu) kafasına geçirip şapka yaptı ve o kadar tatlı oldu ki ben kahkaha attım.Uzaktaki bakıcısı da koşarak yanımıza gelip "Senihaaa, naapıyorsuuun" diyerek hemen o "pis" şeyi kafasından çıkardı. Bir de "doğal olarak" parkta koşmak isteyen çocuğa bakıcının "parkta sadece yaramaz çocuklar koşar" demesi cidden beni düşündürdü.Biliyorum çocuk emanet olunca işler farklı oluyor ama çocuk parkta da koşmayacaksa acaba nerede koşacak? (Bu yazıya sıkıştıramayacağım bir başka yazının konusu da eleştirmek... Bu ara bunu sık yapar olduğumu gözlemledim, kendime çeki düzen vermeliyim.Hem eleştirdiğim şeyi yaşamak zorunda kalmayayım da :)
Nereden başlayıp nereye geldiğimi okurken fark ettim, kafam yine dağılmış ya benim :) Etrafımda olan biteni görmediğimi bugün daha iyi anladım. Geçen gün sevdiğim bir arkadaşıma benim meşhur kurabiyeden yaptım, o gün bir şey fark etmedim. Bugün -ne hikmetse- canım tatlı çekti, Edadan basit bir yoğurt tatlısı tarifi aldım, yaptım."Bu mikser değişmiş sanki" dedim ama kullanırken sebebini anlayamadım. İşim bitip de mikserin ucunu temizlemeye çalışınca anladım ki mikserin ucundaki 2 adet yardımcı karıştırıcı "doğru" olanlar değilmiş!!! "Amanın bunlar ne ki" dedim. Sanırım mikserle uyumlu olan farklı uçlar ama kim bilsin ne işe yarıyorlar ve ne kadar süredir ben onları kullanıyorum??!!
Vaktim varken uyumak yerine bloga yazı yazıyorsam bil ki çok dolmuşum :) Allah sağlık versin, şükür sebepleri versin, gerisi boş aslında değil mi? Yazdığım şeyleri sonradan okuyunca "incir çekirdeği" olduklarını fark edip sevinmek için mi yazıyorum acaba, sahi ben neden blog yazıyordum? 
Onu da bir sonraki yazıda paylaşayım :)
*Rodari-Alis Masallarda kitabından sevdiğim bir görsel :)

Devamını oku »

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Avusturya-Mattighofen Tatili :)

En son "neredeyim" demiştim ve ortadan kaybolmuştum :)
Londrada değildim, Avustralyada ise hiç değildim.
Avusturya'nın Mattighofen isminde minnnacık bir kasabasında tatile gittik, "hala" tatiline.
Daha önce yurtdışına çıkmadığım için neler yaşarız, Elif durur mu uyur mu bir dolu soru vardı.
Oradayken de döndüğümüzde de şunu dedik:"İyi ki gitmişiz"
Yurtdışının benim gördüğüm kısmı gayet "normal"di yani çok acayip vurulduğum bir şey olmadı.
Ya da oldu mu yoksa?
Dur şimdi kafam karıştı yazarken :)
Etrafın yemmmyeşil olması, yolların düzenli/temiz olması, insanların saygılı olması gibi gibi şeyleri sayarsak -ki sanırım yurtdışına giden herkes hele ki Avrupaya gitmişse böyle hissetmiştir- dengeler değişiyor.
Elif küçük olduğundan aklımızda delice gezme planları yoktu. Sahiden de amacımız Elifin halasını ziyaret etmek ve kuzenleriyle bolca vakit geçirmesine imkan sağlamaktı.
Öyle de oldu.
Sağolsun fırtına "violet" seviyesine çıktı ve 2 gün sirenler çaldı "dikkat edin" diye.
Biz de dikkat ettik.
Ama en çok Elifin uyku saatlerine dikkat ettik diyebilirim :)
Bu oldukça kısıtlayıcı gibi görünse de aslında tam olarak değil. Saatlerini bilince çocuğun huysuz değil de mutlu gezmesi bence daha mühim.
2 yaşından 17 yaşına kadar bir dolu çocukla kaynaştı Elif. Kuzenleri, onların kuzenleri, arkadaşları vs derken bazı günler ortam kreş gibiydi ama Elif o kadar mutluydu ki...
Sanırım onu peşimize takıp uzak yollara gezmeye gitsek bu kadar mutlu olmazdı.
Neden? Çünkü arabayı sevmiyor.
Arabada Elifi oyalama timi vardı resmen :)
Evi otel olarak kullanan ve insanlarla temastan pek de haz etmeyen "kedi" isimli kediyi Elif pat pat emekleyerek kovaladı. Kedinin en son şu tercih arasında kaldığını gördüm: a)arkadan gelen tanımadığım bir minik var ama sanki beni mıncıracak gibi duruyor b) hava çok soğuk, dışarı çıkarsam çok üşüyeceğim. ne yapsam diye baktı baktı ama tercihini b şıkkından yana kullandı :) halbuki Elif ne sevinmişti onu gördüğüne.
Pretzel isimli simitlerinden bolca yedik, önce tuzlarını temizledik sonra bıraktık, bizden çok Elif sevmiş gibiydi.
Yazmayı unuttum ama bizim ek-gıda diye bir şeyimiz pek kalmadı, Elif -yüzde 95 oranında- biz ne yersek ondan yiyor. (kuruyemiş vb. hariç)
Elif orada azı dişlerinden 2 tanesini çıkarmaya karar verdiğini önceden söylese daha iyi olurdu tabii :)
Yukarıdaki bölümü yaklaşık 1 ay önce yazmışım...iyi ki yazmışım çünkü şimdi okuyunca ne dedim biliyor musunuz?
"Aaa biz bunları mı yaşamışız?"
Ve şimdi defotoğraflara baktım... ne güzel eğlenmişiz :) Mattighofen'e en yakın turtistik yer Salzburgmuş ama biz oraya da gitmedik daha önce yazdığım sebeplerden,Viyana zaten 3 saat mesafedeydi.
Bu küçük tatlı kasabadaki tüm kitapçıları doyasıya gezdim(zaten sayısı pek azdı :) Bolca tuzlu simitlerinden yedim, insanların sıraya girme konusundaki saygılı davranışlarını hayretle izledim, o çok meşhur şahane İngilizcemle de alışveriş yaptım :)
Elife sürprüz bir doğum günü partisi yaptı halası, o da çok keyifliydi.
Kısacası güzel, dolu dolu, biraz gezmeli çokça sakin ve dinlenmeli, keyifli bir tatil oldu bizim için.
Avusturyaya gideceklere verebileceğim tek tavsiye; simitlerinden yiyin gari! :)



Gelelim Elif konusuna;
Uçakta kendisini önce tanıttı, "merhaba ben elif, çeşitli ulaşım araçlarında ağlamam ile ünlüyümdür" dedi. Bir müddet sonra da kucağımda uyudu. İniş ve kalkışlarda yutkunmasına dikkat ettim. Avusturyada uyku saatlerinin çoğuna uyduk, ona göre hareket ettik diyebilirim. Bir dolu çocukla haşır neşir oldu ve anladık ki Elif sosyal bir çocuk ve bize bir bağımlılığı yok-muş.Bebekli tatilin kısıtlayıcı yönleri tabii ki var ama bir bebeğin olması tatile çıkmak için engel de değilmiş gibi geldi bize ki orada diş krizleri de yaşadık.
1 ay önce yazsam belki daha detay yazardım ama şimdilik aklımda bunlar kalmış, ne yapayım :) Balık mıyım neyim ya :)
Devamını oku »

8 Mayıs 2015 Cuma

Bu aralar

Bu aralar ben pek yokum sevgili blog
Uzun zaman oldu bir şeyler yazmayalı.
Arada girdiğim yazılar çoğunlukla benden  bahsetmiyordu. Özlem ile Londra turu yaptık sonra da Makarna Lütfen'in hikayesini Tuğbadan dinledik ama ben pek ses veremedim.
Yazamadığım için kendimi kötü hissettiğim yazıların başında Elifin 1 yaş ve bizim Avusturya gezimiz geliyor. Ennn kısa zamanda onları da yayınlamayı planlıyorum.
Bu ara Elifin uykusu şahane boyutlara ulaştığından bolca kitap okuyabiliyorum. "Bu ne yaman çelişki?" dediniz mi? Detaylı "uyku" yazısı hazırlıyorum, aynı ekgıda gibi. Benim bir yazıya başlamam ve yayınlayabilmem için arada geçen zamanda olaylar bile değişiyor:)ama neyse ben inatla yazıyorum, varsın taslak doldurmuş olayım...
En son 28martta Avusturyaya gitmiştik, döndüğümüzden beri maşallah evimiz boş kalmadı. Elifle misafir ağırlamak hem kolay hem zor. Bunu da tecrübe ettiğime göre kendi annelik yolumda bir kademe daha ilerlemiş sayılabilirim.
Kitaplar diyordum ki buraya yazmadığım için konularını birbirine karıştırmaya başladığımı fark ettim. En sondan 1 önce okuduğum kitap ile (ne olduğunu sonra yazayım) GABO açık ara favorim oldu. Gerçekten çok etkilendim her iki hikayeden de. (bu arada elif space tuşunu çıkardığı için arada boşluksuz kalabiliyorum :)
sosyal medya ile ilgili değişik şeyler düşünmeye başladım. "değişik" derken neyi kastediyorum... uykuya yenik düşmezsem onu da yazma niyetim var. Twitter hesabımı kapattım ki en başından beri twitteri hiç sevmediğimi anladım çünkü hayatımda hiçbir eksiklik yaşamadım:) sosyal medyada "2balik" ismini kullanıyorum, reklamcıları, yolunu şaşıranları vb. kabul etmiyorum işin aslı. "takipçiye takipçi" yazanları ise anında siliyorum. neyse devamını bir sonraki yazıda yazayım.
buraya azıcık ucundan bahsettiğim "öteki" grubumuz şahane ilerliyor(bence yani), çok keyif alıyorum, iyi ki bu gruptayım diyorum.
Kendimle ilgili keşfettiğim değişik şeyleri de bir arkadaşımla paylaşmaya başladığımdan beri daha iyi hissediyorum :)
İşte bunlar acaba hep uykusuzluk mu yoksa kolik dediğimiz şey aslında hiç geçmedi mi sadece şekil değiştirip "diş"e mi döndü :)
Son zamanlarda hayatıma bana bir dolu şey katan insanlar girdi, bu da en büyük mutluluk kaynaklarımdan biri.
"Karışık pizza" kıvamında olan bu yazıya bakalım nasıl bir görsel ekleyeceğim :)
Bardak takımım kıvırcık kuzenden, kek de anane yapımı :)*foto eskilerden

Devamını oku »

21 Mart 2015 Cumartesi

"Where is my mind?" :)

Duyan, gören varsa haber versin :)
Radiohead ile ve o tarz gruplarla Çitos (ünideki oda ve ev arkadaşım) sayesinde tanışmıştım, o dönem çok da sevmiştim şimdi sanırım aklıma bile gelmiyorlar.
Yalnız bu ara sahiden o kadar çok unutma/şaşkınlık yaşıyorum ki "where is my mind" şarkısını hemen üzerime alabilirim.
Kafamda bir dolu şey var yani aslında çok katlı ve çok odalı bir apartmanın hem yöneticisi hem çalışanı gibiyim. Her bir katta ve odada beni bekleyen işler ve sorumluluklar var. Bir kısmını biraz ötelesem birkaç gün sonra daha da büyümüş olarak karşıma çıkıyor sanki. Belki bu satırları okuyan birçok anne böyledir, bilmiyorum. Bunların tek sebebi çocuklu hayat değil aslında çünkü öncesinde bu tuhaf durumu tecrübe ettiğimi hatırlıyorum. Sadece belki o zamanlar uykum bölünmeden uyuyabildiğim için ertesi güne kadar kendimi toparlayabiliyordum. Şimdiyse kendime çizdiğim rotada ilerlemeye çalışırken araya giren fırtınalara dayanmaya çalışıyor gibiyim. İlginçtir umutsuz değilim. Yani yaşadığım şey bu değil. Bir nevi anlam(landırma) karmaşası diyelim. Benzer duyguları 20lerimdeyken yaşadığımda fırtına daha çok girdap oluyordu. Belki 40larımda aynı fırtına bu kez rüzgar olur sadece :) E buna da şükür, bende gelişme var demek ki.
Yaklaşık 1 yıldır kesintisiz olarak uyuduğum en fazla süre -ki o da iki elimi toplasam belki olur- 4 saattir. uzmanlar yazıyor hani az uykunun insanı etkileyebileceğini, bu ara işte ben ondan oldum :) Elif doğmadan önce kendime vermeye çalıştığım bir söz vardı: şikayet etmeyecektim. Aslında genel olarak sadece durumumu paylaştığıma göre şikayet ediyorum denmemeli ya da bu sadece laf ebeliği.
Bu ara yaptıklarımdan aklımda kalanlara örnekler:
- Pilav yaparken şehriye yerine bulgur koydum.
- Mutfak havlusunu kirli olduğu için bulaşık makinesine teptim, bir de tabak gibi dizmeye kalksaydım da tam olsaydı :)
- Elife farklı renk çoraplar giydirmiş olduğumu karabalığın fark etmiş olması
- Altı yanan/tutan yemekler
- İğne düşse kendisine yer bulamayacak kadar dolu bir çalışma masası.(hatta iğne düşerken şöyle diyebilir: ayy düşüyorumm ama amanııın nereye, düşeceğim yer bile yok, kurtarın beni anacım)
- yakın arkadaşlarımın doğum gününü unuttum, çok mahçubum
- Elife bir şeyler aldığımız yerdeki satış görevlisinin "2 tane aynı renk almışsınız" diye beni uyarması
Unuttuklarım acaba nelerdi, hiç bilmiyorum.
Biri bir şey söylerken sanki bir bulutun arkasından konuşuyor gibi geliyor. "Nasıl?", "Anlayamadım?" bu ara sık kullandığım cümleler.
Yapmam gerekenleri yazdığım kağıtları/defterleri kaybediyorum evin içinde, yeniden yazıyorum ona da bakmayı unutuyorum.
Tüm bunların arasında karabalıkla ladese tutuştuk. Bilin bakalım kim kazandı? Benim şimdiye kadar ladesi kazandığım hiç görülmemiştir. Kişi dalgınsa ona lades yapmaya kıyamam en başta, içim acır. Kaybetmem çok normal yani. Neyse ya halley ya dondurma yiyeceğiz demektir bu :)
Geçen gün "İsminiz nedir?" diyen bir görevliye "Benim ismim mi, kızımın ismi mi?" dedim ki konu benimle ilgiliydi :)
"Hayatta her şey bizler için" annemin sevdiğim laflarından biri. Unutkanlık da öyle olmalı. Kiminde az kiminde çok.
Aklımın başımın üzerinde gezintiye çıktığı şu günlerde yaptığım ekstra unutkanlıklar da affola diyeyim.
Bu ara en büyük heyecanım ve beklentim Pera Günlüklerinin 4. kitabının çıkacak olması. Aynı gün okumam lazım yoksa çatlayacağım :)
Bir de bu satırları okuyan ÖTEKİ arkadaşlarıma selam göndereyim, iyi ki varsınız :)


Devamını oku »

9 Mart 2015 Pazartesi

11. Ay :)

Yavaş yavaş 1 yılın muhasebesini yapmaya başlayacağım sanırım ama o işi önümüzdeki aya bırakayım. Çünkü henüz Elif'in 1. yaşı dolmadı.
Geçtiğimiz 1 ayın en önemli gelişmesi Ayça'nın aramıza katılması oldu. Elif'in de anne tarafından bir kuzeni var yani artık. Bence ileride çok yakın iki arkadaş olacaklar, öyle hissediyorum.
Geçtiğimiz ay gittiğimiz doktor kontrolü ve geniz eti şüphesinden sonra KBB doktoruna gittik ve hiç öyle bir şey olmadığını ve alerji ilacına gerek olmadığını söyledi ki biz sadece 3 gün vermiştik bu ilacı. Elif'i gözlemledim ve içime sinmeyen birşeyler olduğunu anladım, ilacı o yüzden kestik. Peki Elif neden hala çoğunlukla ağzından nefes alıyor sorusunun cevabı ise yok. Takip edelim dedi KBB doktoru, peki dedik çıktık. O kadar.
Bu ay daha da özgürleşti sanki Elif, emeklemesi hızlandı, bir yere tutunup ayağa kalması ve koltuklar arasında yürümesi gelişme gösterdi. Bizim elimizden tutunup yürümüyor. Açıkçası hangi ayda neler yapıyor bebekler ortalama olarak son aylarda takibini bıraktım. Elif mutlu ve iyi görünüyor çok şükür. Yapmadıklarına değil de yaptıklarına odaklanmak daha iyi geliyor bana.
Bir de ısrarla ben bir şeyler öğretmek istemiyorum. Neden böyle hissediyorum onu bilmiyorum. Sanki kendisi keşfederse daha kıymetli olacak gibi geliyor. Kitapların içinde geçen cümlelerden ve benim canlandırmalarımdan sonra ayının ve arının burnu ile kendi burnunu keşfetti. Parmağıyla burnunu göstermesi oldukça neşeli oluyor bizim için.
Dil gelişimi bu ay atak yaptı diyebilirim. dede, mama, baba, anni gibi kelimelere meme, bi (bir), bej (beş), ditti/gitti, bitti, gel, al gibi yeni kelimeler eklendi. Favorisi de "beybi" yani bebek :) Minik hayvanlara ve kendince bazı nesenelere "be(y)bi" diyor.
Kelimeleri yerinde söylemesi en büyük gelişim bence. "ha-di" diyor o komik oluyor :) Bir şey gittiğinde ya da bittiğinde gitti-bitti diyor, o da neşeli.
Remzi Kitabevinin resimli ansiklopedisini almıştık, onu çok sevdi. Oradaki kelimeleri sorduğumuzda gösterme gibi bir durumu yok. Kendince isimler söyleyip onlara gülüyor. En çok da çocuklara "bebi" demeyi seviyor.
Öpücük atması bence en güzeli hem de biz bir şey demeden. Hele ki sabahları ve her yürüyüşten sonra beni ya omzumdan ya da yanağımdan öpüyor. O ara eriyorum tabii ki :)
Elif'e doğum günü için hazırladığım tek ve en özel şey "anı kutusu". İleride daha da anlam kazanacak sanırım bu kutu.
Salıncağı, parkı, çocukları, sosyalleşmeyi, iletişim kurmayı çok seviyor. Yoldan geçenleri çeviriyor seslenerek.
Sevdiği yemeklerde değişiklikler oldu. Bence hala tam olarak rayına oturmadı yani anlayamadı neyi sevip sevmediğini. Ya da tam tersi; gurmelikte oldukça ilerledi ve hangi yemeği nasıl pişerse sevdiğini keşfetti. Mesela patatesi öyle sade çok sevmedi de fırında baharatlı olunca yiyip yuttu. Baharatları genelde kullandığım için o da alıştı. Tadını en çok bildiği ise kekik elbette ki çünkü benim favori baharatım kendisi :) Kaşık ve çatal aldık, önüne de koyuyoruz ama sanki eliyle yemesi daha keyifli. ben de olsam öyle yapardım. Bu konuda ısrarcı olmak mı gerekiyor bilmiyorum ama kendi yemeğini kendisinin yemesi benim/bizim için şimdilik yeterli.
Su içmesi konusunda büyük bir atılım oldu. Önceden sadece yemeklerden sonra kahve fincanı ile ben içiriyordum çünkü biberonu bilmediği için alıştırma bardaklarını da plastiğinden dolayı reddetmişti. Fincandan suyu içiyordu ama işi bitince oyuna geçip fincanı elimden kapıyordu :) Şimdi susadığında "buu" diye su istiyor ve önceden sevmediği alıştırma bardağından suyunu içmeye başladı. Dışarıda özellikle büyük kolaylık oldu bizim için. Fincan yine devam tabii.
Uyku konusunda yine tam olarak 2 ileri 1 geri hatta bazen 3 geri 1 ileri yaşantımız aynen devam etti. Bu durum oldukça yorucu ama uyku eğitimi denilen şeyi de farklı kitaplar ve danışmanlarla uygulamaya çalıştığımıza göre kendi adıma "ödevimi yaptım" diyebilirim. Yani tüm derslere katıldım, ödevlerimi yaptım, tekrar yaptım, arkadaşlarımla(karabalıkla) çalışma yaptım ancak sınavdan geçemedim. Çünkü "hoca"nın sordukları kitapta yazmıyordu ve benim günlük annelik tecrübem bu soruyu yanıtlamaya yetmiyordu. O yüzden de "ah vah" demeyeceğim burada. Nasılsa kendi içimde bunu bolca diyorum :)
Elif bolca gıdıklanıyordu ki beni de gıdıklamayı keşfettiğinden beri evde gülücük bombası atılmış gibi oluyoruz. boynumun altından gıdıklıyor bir de sıpa.
En sevdiği oyun hala kaçma-kovalamaca... Kaçarken arkasına dönüp bakıyor tabii ki geliyor muyuz acaba diye.
Salıncak keyfi güzel oluyor. Sığsam hemen yanına ben de sallanacağım ama o renkli minik salıncaklara sığamıyorum :/
Evdeki kitaplar çoğunlukla yerde  ve dağınık bir şekilde duruyor. Sayfaları yırtmasına -elimden geldiğince- izin vermemeye çalışsam da bazen mümkün olmuyor. kitap ve dergilerin sayfalarını çevirmeyi ise çok seviyor.
Ben telefondayken Elif de sesini duyurmaya çalışıyor, o yüzden de karşı taraf muhtemelen benim ne dediğimi duyamamış oluyor.
Havaların ısınmasıyla birlikte daha da çok dışarıda olalım gibi bir planım var, umarım gerçekleştirebiliriz.
Bu ay sanki 1. yaşın gölgesinde kaldı gibi :)
Yaş günü ile ilgili muhtemelen bir şey yazmayacağım ama aylık gelişimleri  -sanıyorum ki- yazmaya devam ederim.
"Çocuklar çabuk büyüyor" dediklerinde ne demek istediklerini yavaş yavaş da olsa anlamaya başladım. İlk 6 ay çok çabuk geçmedi belki ama 6-11 ay arası sahiden de hızlıydı.
Aklımda bir dolu yazı var ancak o kadar bölüntülü oturuyorum ki bilgisayar başına, taslaklarım iyice kabardı.

Bu kahve de benden tüm uykusuz annelere gelsin :)

Devamını oku »

1 Mart 2015 Pazar

Teyzoş Oldum Kiiiii :)

20 Şubat 2015 tarihinde minik tatlı yeğenim Ayça doğdu ve ben resmen "teyzooş" oldum :)
Eda'nın anne olmasından daha mühim bir şey bence bu :) Kendim doğuma girerken heyecan ve sevinç ağır basmıştı ya da 40+4'te olmanın verdiği bir rahatlık: "Gidip alalım şu bıdığı" şeklinde. Eda doğuma giderken ise "endişe, heyecan, sevinç, şaşkınlık" birarada geldi. Sevdiğin biri için endişelenmek ne demek, ben doğuma giderken karabalık bana niye öyle bakmıştı daha iyi anladım. Şaşkındım çünkü sahiden de benim minik kardeşim (resmiyette ablam ama olsun) "anne" olacaktı, vay be!
Veeee Ayça'yı ilk görüş: Ta ta ta taaaam! "Amanıııın çok seviyorum ben seni, hadi gel bize gidelim, anneni bırak sen" halleri :) Kucağıma aldığım zamanlarda kimselere vermek istemedim Ayça'yı. Adanada kaldığımız süre boyunca da kokusunu tee içime çekmiştim halbuki ama stoklarımı çabuk tüketmişim :/ Annelik elbette ki çok özel bir duygu ama teyze olmak pardon teyzoooş olmak bence çok havalı. Bir de aklım sürekli Ayça'da; yedi mi içti mi kaka yaptı mı iyi mi hoş mu uyudu mu... Annesine sürekli sormuyorum bunaltmayayım diye ama Ayça hep aklımda.
Nasıl anlatsam; heyoo, yuppiii ve çeşitli dans figürleri :)
Teyze oldum kiiiiii, maşallah kuzuma...


* Bir de Ayça'nın balık burcu olduğunu "balık teyze" gururuyla söyleyebilirim heheheh :)

Devamını oku »

13 Şubat 2015 Cuma

Kedi mi Diş mi :)

Buraya "normal" yazılar yazıyorum diye işler de "normal" gidiyor sanmayın :)
Aslında çok şükür gayet normal (Elif tarafında) ancak bizim tarafta azıcık yamuk.
Yani biz yamulduk, daha doğrusu belim tutmaz oldu ben iyice yamuldum :)
Bu çizim de 3 hafta önceden. Bu ara çizim yapamıyorum çünkü vaktim pek az hem de dinlenmek için sadece uzanmak istiyorum, oturmak değil.
Daha önce "tipik bir anne hastalığı" dediğim bel ağrısı oldukça şiddetlendi, dün yanma ve bacaklarımda ağrı hissettim. Bir doktora gitme vakti gelmiş mi bilmiyorum. Doktor olan arkadaşlar alınmasın ama doktorlara çok sinir oluyorum. Olayı detaylıca anlayıp dinlemeden hemen yaz ilacı gönder hastayı yüzüne bile bakma... Bu nasıl bir iş böyle! Tenzih ederek konuşuyorum tabii ki, oldukça ilgili olanları da var ama ben ona pek denk gelmedim :/
Elif'in "diş mi geniz eti mi yoksa büyüme atağı mı nedir bilmiyoruz ama kısa sürede geçse iyi olur" evresindeyiz :)
Biliyorum bu da geçer, Elif büyür, belim düzelir. Sonra Elif yürümeye koşmaya başlar, ohooo bizi neler bekliyor neler.
Bazen karamsarlığa düşüyorum- ki bunda kapalı havanın ve salıncağa binemememizin de etkisi var, yani o salıncakları az daha büyük yapsalar ben de sığardım :) - ama sonra Elif gelip bir sarılıyor ya da hiç ummadığım bir hareket yapıyor, sanki her şey siliniyor. Bel ağrısı hariç :) o yerleşti sanki :/


Keşke daha güzel çizebilsem, mesela Elif'i sakalsız çizmeyi öğrensem :) Beyhan'dan ders mi alsam ki :)
Bu ara en büyük heyecanım yeğenime kavuşmak... İnşallah kavuşmaya az kaldı, kalbim pır pır.
Herkese mutlu cumalar ve güzel tatiller, Annelik Sohbetlerini özleyenlere de güzel haberlerim var.
Devamını oku »

12 Şubat 2015 Perşembe

Elif'in Sevdiği Kitaplar-1 :)

Okuduğum hikayeleri şimdilik çok mu seviyor az mı seviyor, tam karar veremiyorum. O anki canlandırmama ve onun ruh haline bağlı bir durum bu galiba. Bu seride ise Elif'e son aylarda sıklıkla okuduğum, onun sayfalarını çevirdiği, bazen kemirdiği, kitaplığından tutup bana "oku" diye getirdiği kitaplara yer vermek istiyorum.
Bebekler kalın karton kitaplara bayılıyorlar, açık ve net. Etrafta yenecek daha iyi bir şey var mı sanki :)
"Oyun Bahçesi" kitabı bize tatlı insanlardan Elif doğmadan hediye gelmişti. O zamanlar "bebeğe kitap nasıl okunur?" hiçbir fikrim olmadığı için bu kitabı da evirmiş çevirmiş, "hee güzelmiş" deyip kitaplığa kaldırmıştım. Elif ilk önce kırmızı kurdelesini keşfetti, onu çekti durdu. Sonra kitabı kendisi açmaya kapamaya başladı, bir müddet sürükledi hatta. Derken kitabın içindeki "pütürcüklü" yerler hayatının keşfi oldu diyebilirim. Şu an ellediği her kitaba bu muameleyi yapıyor. Nerede pütürcük varsa bulmaya çalışıyor. bebeklerin farklı dokularla temas etmesinin önemi büyük ama asıl sebebi ne, ben bilmiyorum. Bilen varsa yazsın :) Elif farklı dokuları ellemeyi çok seviyor, onu anladık şimdiye kadar. Bu kitabın en güzel tarafı üç boyutlu olması. Yani emekleyen bir bebeğin önünde koocaman bir kitap beliriyor ve içinde çeşitli dokular var, daha ne olsun. Kitabın arkasında yaş grubu "0-2 yaş" olarak belirtilmiş çünkü bebeklerin hayatı siyah-beyaz algıladıkları dönem de düşünülerek kitabın içindeki bir bölüm bu şekilde hazırlanmış. (fark ettim ki kadife dokulara ben pek dokunamıyorum :)
Şimdiden kenarları aşındı bile. "Okunmuş kitap" havası  gibi güzel bir şey olamaz herhalde :)
Kısacası bu seriyi tavsiye ederim, minik bebeği olan annelere.




İkinci ve üçüncü kitaplar benim tamamen tesadüfen aldığım "Elmer" ve "Gece Bahçesi" serisinden.
Elmer'in adını sıklıkla duyuyordum ama bir süredir kitapların baskısı yoktu (yanlış bilmiyorsam). Bu kitap da "yeni" etiketiyle satılıyordu. "Elmer'in Sayılar Kitabı" benim okurken canlandırmaktan en keyif aldığım kitaplardan biri. Kelebekler uçuşuyor, tavşanlar koşuyor, maymunlar sallanıyor. Ne eğlenceli ki bunları ben de yapıyorum :) Bu kitap da bana kitabın yaş grubuna takılmaya gerek olmadığını anımsatan kitaplardan. Ben Elif'e sayıları öğretmeye çalışmıyorum çünkü. Sayfadaki hareketlere bakıp benim neyi canlandıracağımı dört gözle bekliyor, keyif alıyor, bu da yeter bence.

"Gece Bahçesi" kitabını ise Elif çok seviyor, sanırım kitabın onda ayrı bir yeri var çünkü kar yağdığında dışarıda bu kitabı yeniden okumuştuk. İsimlerin okunuşu biraz zor: "Iggle Piggle, Makka Pakka, Bay ve Bayan Potipine" gibi ama sıcak, hareketi olan, kısa, sevimli bir hikaye.
Kardaki ayak izlerini takip ettiğimiz ve Bay ve Bayan Pontipine'in dürbünle baktığı sayfalar Elif'in favorileri.Yaş aralığı 2-5 olarak görünüyor ama 2 yaşına kadar beklemeye hiç gerek yok bence.
Kütüphanemize yeni yeni kitaplar girdikçe çok mutlu oluyoruz.
Bu seriyi devam ettireyim ben, Banu da bugün "Maisy"den bahsetmiş. belki göz aşinaliği vardır ama onun dışında pek bilgim yok bu seriden (bugün aslında dündü :) Bugün de sevgili Fatoş yazmış çok güzel bir yazı
Sizler neler okuyorsunuz bebekleriniz(l)e, paylaşırsanız çok memnun olurum.
Devamını oku »

9 Şubat 2015 Pazartesi

10. ay :)

Her ay bu cümleyi kurmazsam olmaz: "Vay be maşallah bize, 10 ayı devirdik" :) Bize diyorum, Elif tek başına büyüyor sanmayın; biz Eliften daha çok büyüyoruz. Hatta -yine yazayım- mart ayında 30 oluyorum, yaşasın :)
10. ayda da yenilikler, değişiklikler, güzellikler oldu çok şükür. "Uyku?" Biri uykuyu mu sordu? Yok ben duymadım, bence Elif de duymamıştır.
Bu ay için "diş ayı" diyebiliriz. Bolca diş çıkardı Elif. Kimi zaman huysuzlaştı kiminde mızıldandı bazen ağladı bazen durgunlaştı ama neticede dişlerini çıkardı, oh :)
gelelim kötü habere; beni ısırmaya başladı. Babasını ya da bir başkasını ısırmıyor ancak benim ellerim kollarım Elif'in diş dövmeleriyle dolu. Tadım mı güzel babasına kıyamıyor mu bilmiyorum. O kadar iştahlı yaklaşıyor ki yanıma, bazen korkuyorum :) Pek geri çevirmek istemedim açıkçası-canım yansa da- bugünleri geri gelmeyecek diye. Bu ara Elifle alakalı bir şeyler kafama takıldığında aklıma bunu getiriyorum: "Bu günler geri gelmeyecek"
Geçen ay Elif emeklemeye başlamıştı, bu ay ise bolca tırmanıyor ve kısa kısa sıralanıyor. Tırmanmasını teşvik eden şey ise kitaplıkta düzgün düzgün kendi halinde duran kitaplar. Vay o kitaplar niye öyle duruyor diyerek onları genelde 3er 5er yere indiriyor. Şu aşamada sadece gülüyoruz, onu engellemek aklımın ucundan geçmedi. Keşfetmezse nasıl eğlenecek ya da belki öğrenecek? "Öğrenmek" demişken fark ediyorum ki ben ona bir şeyler öğretmiyorum. Öğretmeli miyim onu da bilmiyorum gerçi. Beraber olmak sanırım ikimize de yetiyor. Aklıma gelmişken ve unutmadan Banu'nun şu yazısını okumanızı tavsiye ederim. Bir de sevgili Pelin "kaliteli zaman" hakkında bir şeyler yazmış, bu yazıyı da çok sevdim. Lafı uzatmış olmayayım ama bazen beni bile strese sokuyor çocuğuyla devamlı etkinlik yapan anneler. Okurken ben sıkılıyorum. Yanlış yapıyorlar demiyorum yani ortada bir doğru/yanlış meselesi yok ama insan "bu koşturmaca neden" diye de sorgulamıyor değil. Banyosu, tırnak kesmesi, yemek vakti, kitap okunması, yürüyüşler, salıncakta sallanma yeterli değil mi? Kime göre neye göre :) Bu konu uzar gider ama benim böyle devamlı etkinlik yapacak ne yüreğim var ne de isteğim. Güzel oyunlar elbette ki oynanır (hatta bu konuda da yazacaklarım var) ama bunun devamlı devamlı olması gerekli mi? Bence değil. Azıcık da sıkılsınlar yahu :)
Bu fotoğraftaki ana temayı bulun :)
Elif son 3-4 gündür öpücük atıyor. Bunu nereden kimden gördü de hafızasına kaydetti, bilmiyorum. Gerçekten bu bebeler ne görseler kapıyorlar demek ki. Hem iyi hem kötü :) İlk olarak bir sabah uyandı ve babasını öptü. Neaaay??!! Anne kişisi dururken hem de. Neyse dedim, ikinci olayım. Ama o da ne? İkinci olarak tavşanını öptü. Bak sen... Sonra sonra beni de durup durup öpmeye başladı da barıştık :) Bu ara hemen her şeyi öpüyor, o komik oldu: yediği köfteyi, vişneyi, oyuncaklarını, sevdiği kitapları (hepsini değil), ve benim terliklerimi...
Doğduğu günden beri-hatta daha öncesinden de- bizi anladığını düşünüyorduk ama son günlerde bizi anladığından iyice emin olduk, bu da mutluluk verici elbette ki. "Hayır"ı da anlıyor ancak sadece işine gelirse yapıyor sıpa. Şu ara "hayır" dediğim tek şey, kendisini mama sandalyesinden kaldırmaya yönelik ve hatta aşağı sarkmaya yönelik yaptığı hamleler.
Son 10-15 gündür de sahte ağlamayı öğrendi. Ay ne komik oluyor, babasıyla ben çok gülüyoruz. Uzman kişilere göre bu davranışına da gülmememiz mi gerekiyordu, bilmiyorum ama cidden komik oluyor.
İyice "minik gurme" oldu bu ay. Bazı yiyeceklere bakıp "bunu mu verdin sen bana?" bakışı atıyor. "Elif bunu çok sever" dediğim şeyleri yemediği oluyor, orada da bakış şöyle "sevdiysek hep yiyecek değiliz herhalde!" Ben de ortaya karışık bir şeyler hazırlamaya çalışıyorum. Çoğunlukla aynı tencereden yiyoruz. Çok uyanığım ya ona göre ayarlıyorum. Yemeklerin salçasını az koyarım ben, bir de tuzu cidden hep unuturdum, şimdi aklıma bile gelmiyor. Gerekirse biz tabağımızda tuz ekliyoruz yemeğe. En sevdiği yiyecekler: mandalina, yoğurt ekmek, bamya, köfte, siyez bulguru, baharatlı patates (sadesi eh işte), sebzeli makarna (Makarna Lütfen sağolsun), üzüm olsa yerdi :)
Su içme konusu hala meşakkatli. Doktora sordum, günde 4-5 çiş yapıyorsa yeterli sıvı alıyor demektir dedi. Onu da yapıyor ancak kahve fincanın su içmeyi tam kavrayamadı. Bazen çok güze içiyor bazen ağzında tutup yere püskürüp gülüyor bazen de fincanı kapıp ellerini içinde yıkıyor :) Alıştırma bardaklarına hiç alışamadı. O kısım da öyle. Yemeklerden sonra veriyordum sadece ama şimdi hareketlendiğine göre arada da vermeliyim sanki değil mi? (Keşke unutmasam :/ )
Bir bebek  yemek sofrasına dahil olmalı dediklerinde tam kavrayamamışım ne yazdığını. Elif şu ara biz sohbet ederken gülüyorsak kendisi de bize bakıp kahkaha atıyor, yiyeceklerimizden yemek istiyor kısacası her şeyimize ortak :) Keyifli oldu bu durum maşallah diyeyim.
Geçtiğimiz günlerde -rutin olmayan- doktor kontrolüne gittik. Elif bir süredir ağzından nefes alıyordu. O da "erken geniz eti büyümesi" dedi ve alerji şurubunun bu durumu engelleyeceğini söyledi. İnternette araştırmadım açıkçası, ciddi bir şey midir, alerji şurubu çözüm müdür sanırım yaşadıkça göreceğiz. Bu konuda bilgisi olan var mı, buradan sormuş olayım.
Önümüzdeki günlerde kuzen Ayça ile inşallah tanışacağız, çok heyecanlıyız. "Acaba nasıl bir teyze olacağım?" diyip duruyorum ben de. keşke aynı şehirde olsaydık... Salıncakta sallardım ben onu ve booolllca kitap okurdum :) Sağlıkla kavuşalım da gerisi teferruat...
1 yaşına 2 ay kaldı, şimdiden "kutlamalar nerede, nasıl" mesajları almaya başladık ki bu durum beni korkutmuyor değil. Ben de mi tuhaflık var diye kendimi sorguladım. Evet var, yani "tuhaflık" kısmı doğru :) Ancak Elif'in 1. yaşını büyük bir organizasyonla kutlamayacağımızı henüz kimseye diyemedik. anane ve babaannegiller bu duruma çok üzülecekler biliyorum ama anne-baba-Elif ve ev yapımı bir pasta ile birkaç balon ile kutlamak daha keyifli değil mi? Elif'e 1. yaş günü için kıyafet almak isteseydim bu kesinlikle bir mandalina olurdu :) (mandalinayı çok sevdiği için) Kıyafeti kendim dikebilseydim okuduğumuz kitap kahramanlarından birini dikerdim. Tütü dediğimiz şey nedir, nasıl giydirilir, ne yapılır ben bilmiyorum. Elif'in lacivert pantolonlu fotoğrafını gören biri kızımı erkek sandı. Ben de "haklısınız, Elif zaten erkek gibidir" dedim :) Elbise giydirebilsem daha "kız" olacak sanırım. Evin içindeyken en rahat ne varsa -doğal olarak- onu giyiyor, dışarıda da öyle. yani salıncakta sallanırken bilmiyorum gerek var mı elbiseye. yapabilen anneleri takdir ediyorum ancak ben bu kombin vs. işlerini beceremiyorum. Kendim de öyleyim. Geçen gün markete gittiğimizde benim eşofmanın bir cebi dışarıdaydı çünkü o cep henüz kurumamıştı ama ben o eşofmanımı giymek istiyordum çünkü onunla rahattım. Böyleyken böyle :)
Kelime hazinesinde "dede,baba,annee, mama, ditti (gitti)" var bu ara.
En çok da çorabını çıkarıp ya da mama sandalyesinden yemeklerini aşağı atıp yüzünde şaşırmış muzip ifadeyle "ditti" demeyi seviyor.
Bir de gel-gel, alkış yapmayı seviyor. Babası eve girdiği anda da iki eliyle büyük bir coşkuyla ona el sallayıp "babuu, babaa" diyerek ona doğru gidiyor. Ben de "olleey" diyorum tabii. "Esoş için dinlenme vakti" demek bu çünkü. (İnstagramda "Gökçe Yavaş" isimli çizerin bununla ilgili çok güzel bir görseli var, önce izin alayım, olur derse buraya eklerim, tammm bizi anlatıyor yani evde tüm gün bebesiyle olup baba kişisi gelince "olleey" diyenler :)
Park maceralarımızdan biraz olsun şurada bahsetmiştim , her bebek gibi Elif de parkı çok seviyor. Maşallah mı diyeyim ne diyeyim bilmiyorum ama çok çok sosyal bir bebek. Bizimle ilgisi olmadığını söylemiş miydim? :)
Elif'in kitaplığı genişlemeye devam ediyor, bu da beni çok mutlu ediyor. Doğum gününde büyükler hediye almak isterler ya işte onlara "hediye almayın, kitap alın" diyelim biz en iyisi :) Araya kendi kitaplarımdan da sıkıştırsam anlarlar mı acaba? Son okuduğum "Kıyıya Vuran Kız" kitabını çok sevdim, Elif uyuduğunda niyetim çizimlerine başlamak... Yaşasın bir şeyler üretmek.(Bu kitabın son 50 sayfasını Elif de heyecanla dinledi :)
*Bu ay neler yaptığımızı daha önce burada da biraz yazmıştım, okumak isterseniz.
** Bir daha olmamasını dileyerek bu ay ilk defa Elif'in düştüğünü de yazayım. O kadar alakasız bir düşüş ki resmen Allah korudu diyebilirim. Normalde biraz daha "olabilir böyle şeyler" diyebilen biriyken bu düşüşü beni çok etkiledi, Eliften çok ağladım :) O da sustu ve bana sarıldı "ben iyiyim" diye...
Kitaplı, salıncaklı, bol dişli, az uykulu, çok maceralı, keşfetmeli, tırmanmalı, yemeli-içmeli bir ay oldu, çok şükür ne diyeyim...
Yine bir sürprizim var ama bu kez ne olduğunu yazayım :) "1 Kitap 1 Mektup" etkinliği çok tatlı biriyle geri dönüyor. Harika bir kitap hediyesiyle hem de...


Devamını oku »

6 Şubat 2015 Cuma

Hoş geldin "Park Anneleri" :)

Çok devrik bir başlık yazdığımı biliyorum, içimden böyle yazmak geldi.
Hayatımın hiçbir döneminde çok girişken biri olmadım hatta inanılmaz çekingendim, hala da öyleyim. Yazarken mesajlarda, maillerde ne kadar "rahat"sam, konuşurken de o kadar kasılır sıkılırım. O yüzden de biriyle buluşacağım zaman biraz gergin olurum. Oysa şimdi her şey değişti. Sağolsun Elif tüm düzenimi alt üst etti. Sokakta arabasıyla yürürken sanki "bu mahalle benim, heey amca nasılsın, oo teyze sizi de uzun zamandır görmemiştim" havalarında herkese-istisnasız- laf atıyor, millet yolunu çevirip Elif'in yanına geliyor. Çoğunda da konuşmaya başlıyor: "de-de-de, ba-ba-ba" diye ve gülüyor. Böyle olunca da birçok insanla konuşmak zorunda kalıyorum. genelde sadece gülümsüyorum çünkü birçoğu "hiii, bu soğuk havada annen seni dışarı mı çıkarmış" diyor(hava kaç derece bilmiyorum ama az rüzgarlı ve güneşli olsa da bu cümle hiç değişmiyor) Kimseye ayak üstü laf anlatmak, yok şöyle yok böyle demek gelmiyor içimden. Kimseyi kırmıyorum da sadece "yok, üşümüyor" diyorum, geçiyorum. (Eve geldiğimizde çoğunlukla Elif sıcacık oluyor, bense üşümüş oluyorum.)Birkaç haftadır da Elif salıncakta sallanıyor ve haliyle park artık bizim için bambaşka bir hal aldı. Kaç metre olduğunu henüz ölçemedim ama epey uzaktan sevinç nidalarına, çığlıklara, el-kol hareketlerine başlıyor. Hava iyiyse ve az uyuduysa (bu ara hep az uyuyor) mutlaka 2 kere dışarı çıkıyoruz. Bugün de öyle oldu. Öğleden sonra dışarı çıktığımızda Elif'i salıncakta sallarken arka arkaya şu soruları soran bir ablaya sırf Elif'in bol gülücüklü sosyalleşmesi yüzünden maruz kaldım :)
- Kaç yaşında? - Öğlen sıcakta niye çıkarmadın da şimdi soğukta çıkarıyorsun? - Üşümez mi soğuk zeminde? - Kim bakıyor? - Çalışıyor musun, nerede? - iznin ne kadar, ne zaman işe döneceksin? - Sen işe dönünce kim bakacak? Kreş en iyisi... - Emziriyor musun? - Günde kaç kez uyuyor? - hep böyle gülüyor mu? - Eviniz kira mı?........ Abarttığımı sanmayın, kısacık 5 dakikada bana bu sorular soruldu hem de hiç tanımadığım biri tarafından. Tecrübeli anneler bana kıs kıs gülüyorsunuz değil mi? "Bu daha başlangıç esoşçum" diye. ben de işte onu bildiğim için bu yazıyı yazdım ya,korkuyorum dostlar :) Çoğuna gülümseyerek 1-2 kelimeyi aşmayan basit cevaplar verdim. Ama ne cevap vermek isterdim, buraya yazayım da rahatlayayım. Aslında  "Büyüklerle Dalga Geçme Dersleri" nin çok faydası oldu bu cevaplar konusunda ama bunları karşımdakine söyleyebilmeye ne zaman cesaret edebilirim, hiç bilmiyorum.
1. cevap: cevaplamaya istediğim sorudan başlayabilir miyim, yoksa bir sıra tercihiniz var mı?
2. cevap: çantamda kısa özgeçmişimi taşıyorum, onu versem bana soru sormayı bırakır mısınız?
3. cevap: sorularınıza cevap vermeden önce ben de size soru sormak istiyorum: "nerede oturuyorsunuz, eviniz kaç oda kaç salon, kaç çocuğunuz var, yemek-bulaşık işleri hep sizde mi, kocanız ev işlerinde yardımcı oluyor mu, en son hangi kitabı okudunuz, yoksa hep dizi mi izlersiniz, hangi takımı tutuyorsunuz, gs-fb derbisinde kim kazanır, hı kuzum ne dersiniz?
İşte böyle bir şey...
Biliyorum siz benim gibi "saf" simaları pek seviyorsunuz "park annelerimiz" ama ben henüz bu kuşatılmaya hazır değilim-galiba-
Ben ne kadar asosyal biriysem Elif de o kadar sosyal, annelikle beraber bende de bir açılım olur mu acaba?
O değil de, ben çekingem/asosyal/tutuk halimi de seviyor(d)um :)


Devamını oku »

4 Şubat 2015 Çarşamba

Günlerimin Mutluluk Sebebi :)

Aslında sadece fotoğrafı koyup kaçacaktım ki... Yok yok şuraya iki satır yazmazsam çatlarım dedim :) Bu ara nedense çoğu kişiden "iş"le alakalı bir şeyler duyuyorum. İşyerinden de telefon geliyor arada, kimisi sohbet için arıyor kimisi de "e ne zaman döneceksin" demek için (gül yüzüm için değil yani, iş için bekleniyorum) Ve kiminle konuşsam "Çok sıkılmışsındır" diyorlar. Ben cidden çok şaşırıyorum bu cümleye. Sıkılmak mı? Evde mi? Elifle mi? Günlük temiz hava ihtiyacımı aldıktan sonra ben evden çıkmayı hiç istemem ki. Televizyonumuz olmadığını yeni yeni öğrenen komşularımız şoka giriyor: "Hiii, napıyorsun o kadar saat bir başına?" "E, Elifle birlikteyiz ya" diyorum ama yetmiyor bu cevap.
İnsan üretme ihtiyacı duyuyor, o kabul. Ama ben bu ihtiyacımı Elifle, Elif uyuduğunda da çizim yaparak ve blogda bir şeyler yazarak giderebiliyorum. İş yeri zaten- benim açımdan- bir şeyler ürettiğim bir yer değildi. Ruhum da hiç orada olmadı.
Pespembe bir tablom da yok aslında ev hayatında. Ailelerimiz şehir dışında en başta. "Guk" desem gelebilecek insan sayısı Ankarada toplamda 3 kuzenden oluşuyor ve onlara da bayağı uzak oturuyoruz. Biz "uzak" olduğumuz için sık gelen arkadaşlarımız da yok. Komşularımız iyiler hoşlar ancak tarzlarımız o kadar farklı ki az önce sağolsun üst komşum kızıyla yiyecek bir şeyler getirmiş ve kapıdan Elif'i sevmeye gelmişlerdi. O sırada da Elif yemeğini henüz yemişti, masasından aldım ve kapıyı açtım ki, komşumun gözlerinin açıklığını buraya çizebilmek isterdim. "Eliiif, ne oldu kuzuum sana?" dedi. Sebebi Elif'in yoğurdunu da kendi yemesiydi :) Sonra anladı sebebini, "Hii, sen kendin mi yiyorsun yemeğini?" dedi. Çok şaşırdı. Ben onun şaşımasına şaşırdım :) O arada da Elif, komşunun kızına ayağıyla tekmeler savurarak "hadı gel oynayalım" pozu atıyordu. Yoksa komşularım çok şükür iyi insanlar, kahve vs içilebilir. Sadece bizde neden tv yok, bu soğukta Elifin dışarıda işi ne vb. şeyleri anlayamıyorlar :) Olsun, herkesle her konuda anlaşmamıza gerek yok değil mi? (*Pelin burada yazmak isteyip de yazmadığım şeyi sen anladın bence :)
Pembe tablonun diğer tarafında maşallah 10 aylık olmuş, içi kıpır kıpır keşfetme isteğiyle dolu, kollarımı ellerimi ısıran, saçlarımı tutam tutam yolan, düz duvara tırmanmaya çalışan, uyku konusunda oldukça kararlı "uyumayacaaaaam" şeklinde tabii :) , işte böyle bir Elif var.
Bazen adımı sorsan durup düşünecek kadar dalgınım; bazen de yatağa gitmeye üşeniyorum halıda kıvrılıp yatsam olmaz mı diyecek kadar yorgun.
Haftalardır belim ağrıyor ama bunun bir çözümü olmadığını, tipik bir annelik hastalığı olduğunu da biliyorum.
Kısacası yardım almadan, uzakta, bir başıma (gündüzleri), elimden geldiğince Elifi büyütmeye ve onunla büyümeye çalışıyorum.
Ama maşallah çok mutluyum.
Elif güldükçe ben kahkaha atıyorum.
Bu günleri gelmeyecek, biliyorum.
Elif hayatımıza girdiği için de her gün şükrediyorum.
Evet bazen bir "mola" istiyorum ama günlerimin mutluluk sebebiyle gün batımını seyretmeye de doyamıyorum :)

*Bir de dönüp dönüp bana gülmez mi "anneaa bak, güneş ne güzel batıyooor" diye...Ben, mest :)
Devamını oku »

31 Ocak 2015 Cumartesi

Kıpır Kıpır :)

Bizim evde yerinde dur(a)mayan bir minik var, bildiniz mi?
İşte onun kitabı çıktı :)
Yani teknik olarak Elif'ten önce basılmış bu kitap ama olsun bence yine de Elif için yazılmış.
Yerinde duramayan bir kız Melisa, içi de kendi gibi kıpır kıpır hele ki ayakları.
Kız kardeşi Belinda ise tam bir balerin. Aslında Melisa da dans ediyor ama "Bir..iki..üç"ten sonra hep dördüncü adımı da atıyor çünkü piyanodan çıkan notalar ona "kıpır kıpır olmak iyidir" diyor.
O kadar güzel bir hikaye ki bu ara sık sık bu kitabı okuyorum. Pardon, okuyoruz. Hala tam alışamadım kitaplarımı paylaşmaya. Elif'in kitaplığında aslında bu kitaplar yani ben sadece ödünç alıyorum ama bazen geri vermem uzun sürüyor :)

Bale öğretmenleri Mina Öğretmen, Belinda'yı çok beğeniyor, Melisa'ya ise "ah zıpır, ayakların yine kıpır kıpır" diyor. Hikayenin başında pek sevmemiştim bu öğretmeni ama sonunda çok sevdim.
Balerinler ne renk giyer? Beyaz, pembe değil mi? Ama Melisa bu renklerle sıkılıyor ne yapsın. Kırmızı, yeşil ve mor olanlarından seçiyor kendisi için çünkü onlar çok havalı. Dersten önce Belinda'ya güzel bir topuz yapılıyor ve o tıpkı bir kuğuya benziyor. Melisa'nın yerinde duramayan saçlarını toplayabilmek içinse babası deriiiiin bir nefes alıyor.
Melisa'dan sonra en çok muzır gülüşlü Metronom Amca'yı sevdim. Ve bu kitap ne zaman okusam bana kendimi iyi hatta süper iyi hatta kalkıp dans etmek isteyecek kadar neşeli hissettiriyor.
Bir de biliyor musunuz  evdeki Kıpır Kıpır'ın annesi de uzuuun yıllar önce bale yapmış. Bak sen. İlkokulda 3 sene hem de. Gel gör ki şu anki tipinden bunu anlayabilen olmazmış :) Bale yapanların esnekliği, estetikliği, narinliği, zarifliğinden eser yokmuş çünkü bu annede. Kim bilir belki o da sınıfın zıpırıydı :)
Yaptığım işi de çok ciddi alırım :)
* Bu kitabı sepetinize hemen atın, bence çok sevecek ve kitabın sonunda yerinde duramayan ayaklarınıza "merhaba" diyeceksiniz...Benden söylemesi :)
Künye:
Kıpır Kıpır
Özgün Adı: Naughty Toes
Yazan: Ann Bonville
Resimleyen: Teresa Murfin
Çeviren: Tanay Burcu Ural Kopan
Yaş grubu: 3+
Marsık Yayıncılık, 2014, 24 sayfa, karton kapak

Bu da benim yorumum :)

Devamını oku »

29 Ocak 2015 Perşembe

Elif(l)e Kitap Okumak :)

Elif'ten önce bir bebeğe ne zaman kitap okunur, nasıl okumalı, ne yapmalı hiç bilmiyordum. Çocuk kitaplarını sadece kendim için okuyordum. Okul öncesi kitapları okurken hayallere dalıyordum ve okumaktan büyük zevk alıyordum. Hele ki o çizimleri... İnsanlar ne kadar güzel bakıyor/düşünüyor diyordum. Şimdi de öyle düşünüyorum elbette ama Elif'e kitap okurken bir müddet sonra fark ettim ki aslında Elifle beraber okuyoruz kitapları.
Etrafında her zaman kitaplar oluyordu daha minikken. Şimdilerde de kitaplığına tırmanıyor :) üst katına da kendisinin erişebileceği yükseklikte iki katlı minik bir kitaplık aldık odasına, duvara da tabii ki monteledik. Şu ara en büyük zevki alt raftakileri bana vermek, üst raftakileri de tek tek aşağı indirmek ve bunu yaparken eğlenmek :) sonra da oturup birlikte kitapları karıştırıyoruz. Lakin Elif her zaman -doğal olarak- durduğu yerde durmuyor. "Aman ya anne şimdi de kitabın sırası mı" modundaysa genelde ısrar etmiyorum. Ama bazen benim kitap okuyasım oluyor. ben de "sen takıl, ben sesli okuyacağım bu kitabı" diyorum. Eğer yumuşak bir kıvamındaysa kucağıma oturtuyorum ve çok uzun olmayan, bol resimli bir hikayeyi baştan sona canlandırarak okuyorum. Bazen de kitabını alıp yanıma geliyor ve önüme koyup "ah" diyor. "Aç ve oku" demek bu :) Favori kitapları bile var. Onları da başka bir yazıda paylaşayım.
Arada düşünüyorum da acaba Elif kitaba olan ilgisinden çok benim yerde yuvarlanan, koşan, zıplayan halimle mi ilgileniyor? Anneme sorsanız benim müthiş bir tiyatro yeteneğim var. Bilmiyor ki bu yeteneğimi-varsa yani- Elif'in koliği sırasında kazandım. Arabada onu oyalamak için yaptığım animatörlüğün haddi hesabı yoktu ki :) Şimdilerde de durum pek farklı değil, Elif açık ve net ki arabada olmayı sevmiyor. Mama sandalyesinde boş oturmayı da sevmiyor. Oturduysa önüne hemen yemek gelecek, doyduysa hemen kalkacak, 2 dakikası bile kıymetli kızımın. Sandalyede oturup vaktini mi harcasın etrafta gezinip keşfe çıkmak varken. Bak şimdi :)) Dolayısıyla Ali Baba'nın Çiftliğindeki tümmm hayvanlara sevgilerimi gönderiyorum çünkü Elif sadece o şarkıyla dikkatini uzun tutabiliyor. Yakında "mö" derse şaşırmayacağız yani. Bir de ses vermeyen hayvanlar var; onları sevmiyorum. Örümcek mesela ya da salyangoz. Hani çiftlik ya tüm hayvanlar var tabii :)
Kısacası son 10 ayda içimdeki gizil gücü, "canlandırma" yeteneğimi keşfettim. Bu da kitaplara yansıdı. Şu an kendi okuduğum kitapları da efekt vermeden okuyamıyorum, o kötü oldu :))
Elif'i mutlaka kitabın içine katıyorum. "Banyo" yapılıyorsa kafasına şampuan sürüyorum gibi mıncırıyorum onu. Kucaklamamız gerektiğinde "canıım canıııım" diye birbirimize sarılıyoruz. Yani ben sarılıyorum, Elif de önceleri "ne yapıyorsun deli kadın" bakışı atıyordu, şimdilerde alıştı. geçenlerde sırtıma pışpış bile yaptı :)
Dışarıda yürüyüşe gittiğimizde de yanımda mutlaka bir kitap oluyor. 1-2 sayfa bile olsa bir şeyler okuyorum.
Kısacası Elif gün içerisinde oyun zamanı, uyku zamanı, yürüyüş zamanı diye düşünecek olursak ortalama 4-5 sefer kitapla haşır neşir oluyor. Bunların dışında keyfi iyi, oyuncaklarıyla kendisi oynuyorsa yüksek sesle kendi okuduğum kitabı okuyorum.
Tüm bunları tek ve yegane bir amaç için yapıyorum: kitap okuyabilmek (kendime)
Yani Elif bu kitap oku(n)ma kısmında yardımcı karakter de haberi yok.
Şuşu'yu okurken ""Bugün Şuşu'nun doğumgünüymüüüüüş" dediğimde hala "yaşasııın" nidasıyla kollarını kaldırıyor :)
Tüm çocuklara kitap okunmalı mı? Ne zaman ve ne tür kitaplar okunmalı? Bilmiyorum. Ben sadece içimden geldiği gibi davranıyorum.

Devamını oku »

21 Ocak 2015 Çarşamba

Günün Sürprizi : Elif, Bir Dolap Kitap'ta :)

Geçen yazımda "sürpriz" bir şeyden bahsedince bir ara Avustralya lafı da geçmişti de heyecanlanmıştım.
Biz -henüz- Avustralya'ya gidemedik ama Elif, Bir Dolap Kitap'a gitti :)
Söyleyebileceğim çok şey var ama en güzeli özü: Teşekkürler BDK ve tüm çekmeceler :)
Yazıyı buradan okuyabilirsiniz.
İşte sürpriz buydu :)


Devamını oku »

20 Ocak 2015 Salı

Bu Aralar / Elif

Baktım ki 10. ay yazısına henüz vakit var, ben de bu ara nasılız anlatayım istedim.
Emekleme ve ilk diş galiba Elif için bir dönüm noktasıymış; aradan geçen 1 ayda neler olduğunu anlayamadım bile, büyüdü maşallah :)
Anane geldi/gitti, 10 gün kalmış oldu yanımızda, bu sefer sahiden de dinlenme imkanım oldu hatta arada derede kalmış işlerimi bile hallettim(çekmece yerleştirmek gibi :) Elif'in oyun vakitleri en kolay başkasına devredebildiğimiz zamanlar, yanında biri olsun yeter yani. Beni aramıyor şimdilik, bu da iyi. Hatta geçen gün karşı komşum çok istedi, kıramadım, 5 dakika seveyim dedi; çok içime sinmese de verdim ama aklım onda tabii. Patates soyuyorum  ama bıçakla patates buluşamadan havada elim kayıyor. Neyse gittim almaya ki ne göreyim Elif'e kıyafet almış Diş hediyesi diye meğerse, onu giydirmiş üstüne :) Utandım ya, sağolsun. Benim zottirik de gülüyor :)
Bu ara yine günlük yürüyüşlere devam edebiliyoruz neyse ki. İkimize de iyi geliyor. Elif'i parka götür ve orada oynayan çocukları izlemesini izle... O kadar dikkatli ki bence hafızaya onları da kaydediyor :) Parkta durmayacaksak da durmayalım ama, yani ben durup iki çiçek bir böcek çektim mi mızıldanma başlıyor.
Diş işleri devam. Bazen çok ağlıyor bazen sakin. Kehribar kolye almayı şimdilik hiç düşünmüyorum çünkü o kolyenin Elif ile ömrünün en fazla 5 dakika olacağını biliyorum. Uykudan önce jel sürüyoruz sadece. Bir ara burun akıntısı da olmuştu, o geçti şimdilik. Ama şunu anladık ki bir bebek diş çıkarıyorsa cidden hassas bir dönemden geçiyor ve bolca sevgi/ilgiyi doğal olarak istiyor. O dönemde açıkçası nasıl uyumuş, ne kadar uyumuş, ne olmuş çok da önemsemedim. Kitaplardaki "rahatsızlığı varsa sandalye pozisyonunuzu 3 numaralı konuma getirin, hani odada olun ama yatağın yanına çok yaklaşmayın" laflarına hiç aldırmayarak(okurken bile gülmüştüm bu cümleye) aldım Elifi kucağıma, oh mis gibi de sarıldım. benim için 10 numaralı konum :)
Diş demişken, tüm bebekler dişlerini gıcırdatıyor mu? Aman yarebbim, o ne o? Ben deli oluyorum o sese, sanki içimde bir parça gıdıklanıyor.
Hala nasıl olduğunu anlamasam da ananenin gözlüğü sağlam kaldı, bu bence çok şaşılacak bir şey. Elif'in tüm o "ver o gözlüğü anane bana" diye el atmalarından sağlam kurtardı kendini gözlük, bravo.
Bu ara en sevdiği oyun "al-ver" Eline aldığı her şey için bunu bıkana kadar yapıyor. Aslında keyifli, ben her aldığımda teşekkür ediyorum, gülüyor o da. Bir de uyku oyuncağı tavşanı uyku öncesi alıp veriyor; o komik oluyor çünkü bunu ayakta yapıyor yani elleri dolu ama tavşan ağzında :) Tavşan olmadan ayağa kalkmam diyor sanırım. yedeği var neyse ki tavşanın da arada yıkanıyor... Uyku arkadaşı güzel bir şey bence. Hani yastığa/yorgana sarılıp yatarız ya bence öyle bir şey :)
Elif oturmuyorsa emekliyordur, emeklemiyorsa tırmanıyordur. Bulduğu en ufak yükseltide-ki bu çoğunlukla benim ama pek ufak olduğum söylenemez- heyecanla tırmanıyor ve ayakta durmak istiyor.
"Gel-gel" gibi bir el hareketi var ki çok neşeli. Canı istediğinde yapıyor ama en çok alkış yapmayı seviyor. hele ki ben kitap okurken sevdiği bölümlerde resmen beni alkışlıyor :))
Kitaplar konusunda aklımda başka bir yazı var ama hep ertelendiği için inşallah Elif büyümeden tamamlayabilirim o yazıyı.
Blogum taslaklarla dolu... yazıya başlanmış bitirilmemiş, başlık atılmış ama içi boş, bir sürü yazılmış ama son hali verilmemiş... aynı benim kafam gibi, dağınık kısacası. Ya da bizim ev gibi hehehe :) Geçen günkü çekmece düzeltme işinden acayip ganimet topladım yalnız, kaybettiğimi düşündüğüm şeyler meğer sadece karışmış bir yerlere.
Çok dedim ama yine diyeyim, annemle o kadar zıtız ki... Misal annem şunu yapar(ki çok faydalı aslında) fazla bir şeyleri dolaba/çantaya mı koydu kaldırdı, içinde ne var diye üzerine kağıt yazar. Yani bir daha bir daha açıp bakmazsın acaba bunda ne var diye. Çok güzel değil mi? Bizim de  fazla eşyalarımızı kaldırdığımız birkaç yer var(köşe/çanta gibi) işte oralara bir giren pişman bir girmeyen :) Annem bu duruma nasıl dayanıyor diyordum ki geçenlerde bana çaktırmadan bir dolabı yerleştirirken yakaladım onu. Önceden olsa -anne olmadan az önce- çok kızardım, şimdiyse gülüyorum sadece, ne diyeyim. Onda hep "ya ben seni nasıl yetiştirmişim" hali var ki ısrarla şunu söylüyorum "bu bir mizaç meselesi"... Ama bomba gibi bir "anane olmak" yazısı kapıda, onda çok eğlendim de daha bitiremedim.
Bir önceki yazımda "sürprüz" demiştim de çok neşeli yorumlar olmuştu, bugün-yarın söylyeceğim ama öyle kocaman bir şey değil yani Avustralyaya falan taşınmıyoruz. Ne yoksa taşınıyor muyuz? yani aslında benim için büyük ama insanlık için küçük bir şey. Yani beklenti yüksek olmasın, "aman bre bu buydu" demeyin :)
Elif gittikçe sarışın oluyor bu arada. Benim bebekliğim sarıymış da babaannem "sarı kelle" dermiş bana, sevgiye bak ne içten :)) Elif ilk bakışta hala ben (evet yanaklar ve yüzün yuvarlaklığı ile babaya bu açıdan benzeme şansı yok) ama detaylarda hep baba gizli. Şirinliği benden zottirikliği babadan yani :P
Bu aylarda belli olur mu bilmiyorum ama Elifte solaklık göstergeleri var. Bizim ailede sadece Çağla solak iken karabalığın baba tarafı tamamen solak denebilir-eğer genetikse bu solaklık- Onu da nereden anladınız derseniz, bir şey uzattığımızda önceliği sol oluyor genelde. Bir de yemeğini genelde sol eliyle yiyor. Kaşığı da çorbasını içerken sol eliyle tutuyor diyeyim de tam olsun :) hehehe yok tabii öyle bir şey, kaşık sadece diş kaşıma aracı.
Peki ben nasılım?
İlginç bir soru, hiç düşünmemiştim :)
İyiyim çok şükür, Ayça gelecek inşallah diye heyecanlıyım(1 ay kaldı), Elif her gün yeni bir şey öğrenirken yanında olmaktan mutluyum, çizerken rahatlıyorum, blogla keyifleniyorum, en önemlisi sağlık olsun zaten gerisi boş...

Ne zaman bilgisayara el atsam bilgisayarım açılmıyor gündüzleri, gece kendi kendine resetleniyor sanırım. Ama malum yarınki mesai beni bekler. Düşündüm de işe geç kalma hatta gitmeme lüksümüz bile varken bebişli mesaide tatil bile yok :) yani dur bir hafta sonu geldi,  en azından 7de uyanayım gibi bir incelik hiç yok. Çok fena bu yeni nesil :) Ama maşallah çok da tatlı değiller mi :)
*Fotoğraf yine "çok yazdım, bu görselle azıcık rahatlayalım" amaçlı :)
E ama bak yine aklıma geldi bu sürpriz, Avustralya mı gerçek olacak yoksa yanımıza Mary Poppins mi gelecek, hadi bakalım bekliyoruz :) (evet, kötüyüm kıhkıh)
Devamını oku »

19 Ocak 2015 Pazartesi

Üçleme: Lokum, Elif ve Kahve

Geçen gün Lokum'u görmeye öhöm pardon kuzenimizi görmeye gittik :) Lokum'un tazecik evinde bir tane de tatlı köpek,kahve olduğunu söylemiş miydim? Başlarda "burası benim evim" olayı yaşanmış galiba ama şu ara "çok acayip iyi" olmasa da iyi anlaşıyorlar.
Önce Lokum'u anlatayım, üst kattaki odada kaloriferin üzerinde yatıyordu, ben gidince -bence- heyecanladı, öpüşüp koklaştık. Onu hep terk etmişiz gibi geliyor ve yeni evi bizim evden daha iyi olsa da kendimi ona karşı suçlu hissediyorum. Sanki alsam gelsem eve ne güzel olur diyorum bir taraftan.Ama diğer taraftan da...falan filan işte.
Gelelim Elif ve Kahve'ye. Bu arada bir gün öncesinde parktayken yanımıza sokak köpeği görünümlü büyük-siyah bir köpek gelmişti, Elif de korkup ağlamıştı, meğerse köpeğin sahibi varmış ve köpek hamileymiş de bebeklerin yanına gidiyormuş. Sahibi neden bunu Elif ağlayınca tee uzaklardan söyledi acaba? Ben de o yüzden kahveyle nasıl anlaşırlar acaba diye meraktaydım. Köpeklerden korkmam ama çok haşır neşir de olmam hani yüzümü yalatamam yani :) Kahve ve Elif sonuç itibariyle müthiş bir ikili oldular bence, ne dersin Tangül? Kahve Elif'in yüzünü yalayacakken yakalandı; Elif de Kahve'nin burnunu ısıracakken :) Bir de Kahve'nin yerinde hiç durmayan kuyruğuyla Elif yüzüne 4-5 darbe aldı hehehe, o an'lar çok komikti. Karabalığın korumacı bir baba olduğu/olacağı da tescillendi. Benim de çoocuunu aç bırakan, altını temizlemeyen ana olduğum bir kez daha gözlerden kaçmadı. Elif'e yemek yedirmeyi unutmuş, çayımı içiyordum :)
Amaaaa en eğlenceli vakitler Kahve'nin kurabiyelerini yedirirken yaşandı. Tangül, Kahve'ye kurabiye verirken Elif de atıldı ve yiyememesine çok bozuldu. Ağzından içeri girmek üzere olanları neredeyse Kahve kapıyordu. Ya nasıl eğlendik anlatamam. İleride bu videoyu görüp Elif de eğlenir mi bilmiyorum tabii ama Kahve'nin oyun ipiyle çekiştirmeleri bizi epey güldürdü.
Çocuklar kesinlikle hayvanlarla bir arada olmalı, onu bir kez daha anladık. Lokum karabalığa hiç pas vermedi :/ ve Elif'e de hiç bulaşmadan ortadan kayboldu :/
Köpek ve bebek cidden kedi ve bebeğe göre daha kolay görünüyor ama tabii en başta köpek beslemenin tüm  sorumluluklarını kabul etmek gerekiyor.
Biz de bir acayip üşengeç iki balık olduğumuza göre en güzeli kendimize kahveli bir köpek bulalım. Ama bir dakika, kuzenler neye yarar köpeklerini paylaşmadıkça :))
Kısacası Tangül, biz size sık sık geliriz artık, sen zencefilli kurabiyeleri hazırla :)

Palyaço çoraplar :)
* Anane gitti :/ İyiydik aslında ama tarzımız da farklı olduğu için komik diyaloglar da yaşanmıyor değildi.
-Elif'in ellerini yemekten önce yıkadın mı?
- Yoo, ben sonra yıkıyorum.
(Annemden "sana hiçbir şey öğretememişim" bakışı gelir :)
Bunları da derleyip bir yazıda yazayım, anane olmak süpper bir şey bence.
** Bu hafta içinde çok acayip bir sürprizim olabilir bu arada..hadi bakalım.
Herkese mutlu geceler, Elif diş sürecinde ve bugün aşı oldu = Yarına duble enerjiye ihtiyacım var :)
Devamını oku »

14 Ocak 2015 Çarşamba

Bazen Sadece...

Yorgunsundur,
Uykusuzsundur,
Yine yorgunsundur,
Ama mutlusundur :)
Bazen öyledir...

Aklın tatildedir...
Bazen de
Özlüyorsundur,
Hasret çekiyorsundur,
Burnunda tütüyordur,
İşte o çok tüylüdür...


* Dişler, uyku, özlem...derken biraz yoruldum sanırım, şurada kıvrılmadan önce içimi döktüysem gidebilirim :)
Herkese mutlu geceler...
Devamını oku »