Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




25 Temmuz 2015 Cumartesi

Çalışmak Değil Üretmek İstiyorum

Bugün bunu fark ettim. "Günün mutluluk sebebi" etiketime yenisini ekleyecek olsam onun da adı "günün farkındalığı" olurdu sanırım.
İşyerine döneli sanırım 1 ay olmadı ama birkaç haftayı geride bıraktım.
Neler yaşadım, neler hissettim onları da yazmak istiyorum biraz zaman geçicince ama işe başlayınca ilk hissettiğim şey bu olmuş lakin ben bunu yenice adlandırabiliyorum. Bugün yine öğle arasında şapkamla çıkıp kendimi en sevdiğim parkın favori bankına atınca fark ettim. O kadar güzel bir yer ki benim için. Kuruma yakın olmasına rağmen kimse o parka gelmiyor, ağaçlar koyu gölge yapıyor ve ben kuş sesleri eşliğinde bazen kitap okuyorum bazen de sadece oturuyorum, öylece hiçbir şey yapmadan. Bu eylemi sevdiğimi biliyordum ancak önemini anlayamamıştım evdeyken. Şimdi daha iyi anladım.
"hiçbir şey yapmadan öylece oturup etrafı izleyebilme"lüksü diye bir şey girdi hayatıma :)
ama şimdi konumuz bu değil.
Sadece bazen bir ortamda insanın aklına bir şey geliverir ve bu durum onu heyecanlandırır, işte benim yaşadığım böyle bir şey-di. Bu da onun yazısı.
Biraz "işimi neden sevmiyorum acaba" diye kendimi kurcaladım. Çünkü -en azından bildiğim kadarıyla- tembel biri değilim yani çalışmayı seviyorum.
Geçen günkü yazıda bahsettiğim 1. pozisyondaki işimde bu "sevmeme" halini neredeyse hiç yaşamamıştım. Oradaki fark sadece insanlar mıydı? İkinci görev yerimi apayrı bir kategoride tutuyorum zaten. Keşke hakkında daha çok şey yazabilsem :)
Ve şimdi...
Parktaki aydınlanmayı yaşamamın sebebi işe ilk başladığım günden beri hissettiğim "ben burada geçiciyim nasılsa" hissi olmuştu (bence) Bunu da 17 aydır çalışmıyor olmama bağlamıştım. Bir de hala vaktimin çoğunu 17 aydır görüşemediğim arkadaşlarımla çay, çorba içerek geçirmemin de etkisi olmuştur. Kimseye "hayır, gelemem" diyemediğim için katlar arasında dolanıyorum. Çayocağındaki çocuk "yine mi siz" bakışı atıyor ve ıhlamuru hemen benim önüme koyuyor :) Benim için çok şükür ki bu açıdan yavaş bir geçiş oldu.
Ama bu his...
Hani nasıl desem, "benim burada ne işim var" hissi geldi çöreklendi üstüme. Hep oradaydı da 17 aydır raftaydı gibi. Neden bilmiyorum doğum iznine giderken "nihahaha" nidalarıyla kurumdan ayrılmış, yakın zamanda da dönmeyeceğime kendimi ikna etmiştim. Kısmet olmadı :)
Parkta yaşadığım aydınlanmaya göre(ki bir zahmet, artık o konudan bahsetmeye başlasam iyi olacak, neredeyse yazı bitti) ben "çalışmak değil üretmek" istiyorum.
Birinci yaptığım işte -saflığım da etkisiyle- işim yoğun da olsa kendime yeni iş yaratırdım. Tek başıma çalışıyordum ve direk olarak büyük patrona bağlıydım, dolayısıyla rahattım. Tek derdim yeni bir şeyler ortaya çıkarmaktı hatta iş dışı bovling turnuvası bile düzenlemiştim :)
Oradan sonrası benim için hep "çalışma hayatı" oldu çünkü ortam ve insanlar motivasyonumu nasıl düşürdüyse üretmek içimden hiç gelmedi. Sadece bana verilen iş bile günlük mesaimi fazlasıyla geçiyordu ki çoğunda evde, tatilde, haftasonu da çalışıyordum :/
"Üretmek" ile neyi anladığımı sorguladım bu kez de. Yani dikiş makinesi alıp çanta, yastık mı üretmeliydim ya da 3 metre uzunluğunda çok şeker mini cupcake'ler mi yapmalıydım?
Tabii ki hiçbiri :)
Üretmekten benim anladığım, zihnimin gıdıklanmaya devam etmesi.
Yeni bir şeyler peşinde olma heyecanı ve isteği sanırım zihnimi oldukça dinç tutar.
Bu da belki biraz "proje bazlı" çalışmakla olur. Gerçi bu tamlama bile çalışma hayatından bir cümle gibi.
Sanırım en çok özlediğim şey, özgür düşünebilme yetisi.
Sınırları, insanları, çevreyi bir müddet yok sayarak hayal bile kuramadığımı fark ettim.Hep bir kısıtlanmışlık hali ne yazık ki.
En son üniversitedeyken ve mezun olduktan sonraki 1 yıl işsiz gezerken bu kadar rahattım. Sanki dünya benimdi, istediğim her şeyi yapabilirdim.
Ancak hep bir güçsüz hissediyordum. Olay dönüp dolaşıp maddiyata geldiğinde sıkışıp kalıyordum. "İşimi sevmesem de olur, kazandığım parayla kitap alırım,mutlu olurum ben" demiştim bir müddet sonra. İnsanın ne istediğine de dikkat etmesi gerekiyormuş, onu anladım.
Küçük Joe'nun şu yazısını dönüp dönüp yeniden okuyorum. "Ne istediğini bilmek" fiili/eylemi/durumu benim için oldukça uzak bir zaman diliminde kalmış, onu fark ettim. Kendimi sadece "yaşıyoruz işte" modunda rüzgara kaptırmış gidiyormuşum.
Gerçekten istediğim şeyin "çocuk kütüphanesi" olduğunu düşünüyorum aslında ama bu fikrin de kendi içinde evrilmesi lazım. Sadece çocuk kitapları okuyarak kendi kütüphanemi açmaya çalışsam ... Yapmak istediğim şeye ulaşmak için emek vermeliyim ve bunun için de bolca beyin gıdıklanması yaşamalıyım. Bence tam olarak ihtiyacım olan şey bu.

Bu da üretme sürecinde beynimi çalıştıracak olan fındık :)

* Bu yazıya işyerinde başlamıştım. Oda arkadaşım "bu kadar heyecanlı ne yazıyorsunuz" dedi, güldüm, ara verdim, eve geldim, komşum kahveye davet etmişti ona gittim, orada başka bir komşu tarafından oldukça canım sıkıldı, migren tuttu, ilaç aldım, Elif ısrarla çok uyandı, ben de uyumaktan vazgeçip blogumu açtım ve yazıyı tamamladım.

8 yorum:

  1. Akademik hayatı seçmemin ve şu an ara vermiş olsam da herkesin başka işler de olur baskısına direnmemin tek nedeni bu. Beynim otomatik çalışamaz ;))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya değil mi? Akademik hayatı seçmedim ama ben de senin gibi düşünüyorum :)

      Sil
  2. Evet kesinlikle yapmalısın bu kütüphane olayını. Sen yaz bide, hep yaz, bence asıl üretim o, bide yazarken kimse karışamaz hep özgürsün:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle değil mi? Yazayım ben, oh be rahatlayayım :)

      Sil
  3. İdeallerinden vazgeçmemelisin ... İnatçı olursan mutlaka elde edeceksindir..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten mi? Sana güveniyorum o halde :) Çok teşekkürler

      Sil
  4. Esraaaa...Yollarımız bu yüzden mi kesişti acaba? Tamamen aynı ruh halindeyim ve hiç keyfim yok..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa belki de Elif, neden olmasın? Bir şeyler yapmaya başladıkça ve değişimi gördükçe daha iyi olacak, inanıyorum, inanmak istiyorum..

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...