Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




28 Haziran 2013 Cuma

Hafta Sonu Tatili İçin Aklı Karışık Hayaller :)

Doğrudur aklım pek karışık şu sıralar.
Kafamdan bir dolu şey geçerken ve her geçen kendince beni gıdıklarken hepsine kayıtsız kalamıyor insan.
Ancak bu durumda da hiçbirine adapte olamıyor :)

Bazen yapacak iş çoktur ama canın sıkkındır..
Bazen de canın sıkkındır, ne yapsan bilemezsin.
Hafta sonlarını da güzel değerlendirmek istersin :)
Aklıma gelip de beni gıdıklayanlardan bir kısmını paylaşmak istedim; kim bilir belki sizi de gıdıklarlar :)
- Öncelikle enfes, muhteşem, "olmadıkolağanüstü" bir kahvaltı :)
- Tatlı melodilerle bir yürüyüş
- bisikletlerin sokağa dökülme zamanı gelmedi mi? (bizim hala bisikletimiz yok ama kiralanabilen yerler var:)
- bu sıcaklarda denize gidemiyorsak en azından soğuk sulu havuzlarda serinleyebiliriz
- çimlerde yayılmadan yaz bitmezmiş, güzel bir piknik ya da mangal da keyifli olabilir
- yüzyıldır gözünüze çarpan ama sizin hep surat çevirdiğiniz fotoğraflar albüme konulmayı bekliyor olabilir
- Arkadaşlarla buluşmak için harika zamanlar yaratılabilir
- Her şeyi bir kenara bırakıp kahve/kitap eşliğinde günün tadı çıkarılabilir
- Evdekilere srüpriz yapıp "kendi fantezi kek"inizi pişirebilirsiniz
- Kitaplıktaki yeni ve eski kitaplar itiş kakış yaşamadan küçük 1 çeki düzen fena olmaz.(benim gibi toza fena halde alerjisi olanlar, bu aktiviteyi  hapşurmadan bitirebilmek için az sabırlı olun, bol suyla yüzünüzü yıkayın)
- Evdeki kediyle mayışma halleri için önce ondan izin isteyin, zira Lokum patisiyle bazen "burası benim mayışma bölgem"i fena halde tattırıyor
- Çoook eski bir arkadaşınıza ya da hiç tanımadığınız birine mektup yazabilirsiniz, postaya vermek şart değil..
- El işlerine sabrı olanlar sizler de boncuk, ahşap, tuval vb. güzellikleri hayatınıza yeniden katabilirsiniz
- Gazeteden üçgen kağıtlar kesip, yuvarlayıp kolye yapabilirsiniz* (başka bir yazının konusu olsun)
- Pazar günü olmasa da Cumartesileri kütüphaneler açık; çoluk çocuk toplaşıp kütüphanede farklı kitaplarla tanışabilirsiniz
- Keyifli müzeler de var.. "Yaşayan Müze" de olduğu gibi :)
- Çocuklu olanların sesini duydum; kulağım fena halde çınladı, sevgili HintCevizi harika bir kitap paylaşmış, bu etkinlikler sanırım yap yap bitmez :)

"Hafta Sonu Tatili İçin Aklı Karışık Hayaller" mi demiştim :)
Bazen hayalleri gerçeğe dönüştürmek bizim elimizdedir ama buna "fırsat"ımız olmaz..

Sahi, sizin planlarınız ne hafta sonu için :)

Kaynak: http://leylakdali.blogspot.com/
KOOOCAMAN VE UUUPUZUN HAFTA SONUNDA LİMONATA TADINDA HAYALLER VE ONLARI "GERÇEK"E DÖNÜŞTÜRME İMKANLARI DİLERİZ :)


Devamını oku »

27 Haziran 2013 Perşembe

Avustralya :)

Herkesin bir "neverland"i olmalı bence ve  yol önemli olmalı; oraya ulaşmaktan ziyade.
Benim için de Avustralya böyledir; sanırım hep de öyle kalacak.
Küçüktüm hatta ne kadar küçüktüm onu bile hatırlamıyorum, birinden "Avustralya" ile ilgili bir şeyler duymuştum..
"Uzak, taa dünyanın öbür ucunda.
Biz kışı yaşarken onlar yazı yaşıyorlar.
Aborjinler adında yerli halkı var.
Yüzerken köpekbalıkları yanına gelebilir..."
Bunlar zihnime nasıl yerleşmişse ne zaman uzaklara gitmek istesem Avustralya'ya gitmek istedim.
Hani nasıl olsa uzak, zaten gidemem diye mi düşündüm acaba..

Kaynak: burada
Bazen insan gerçekten -tam da bulunduğu yerden- arkasına bakmadan uzaklaşmak isteyebiliyor; işte böyle durumlar için de sığınacak bir limana -bence- şiddetle ihtiyaç var; yoksa o zor an'da saçma sapan bir yerlere gitmek zorunda kalabiliriz :)
2 sene öncesiydi, bir toplantıda Avustralyada yaşayan Chris Amca ile tanıştım. O bana güleryüzle bakarken ben ona hayranlıkla bakıyordum da arkadaşlarım uyarmıştı, adamı taciz etme diye..
Benim için ulaşılmaz olan Avustralya tee ayağıma gelmişti gibi hissetmiştim sanırım.
Konuşma çabalarımı ve heyecanımı yazsam herhalde yeni bir  "This is Zemin" olur ama kendimi o kadar da ifşa etmeyeyim :)
Chris Amca'nın sonrasında beni Avustralyaya davet etmesi, torunlarının fotoğraflarını falan göstermesi, sen işini Avustralyada da yaparsın diye gaz vermesi.. hepsi çok güzeldi.
Türkiye'yi de benden çok gezmişti ve çok sevmişti. Sıcakkanlıydı, anlattıkça anlatıyordu.
Lakin birkaç gün sonra döndü "memleketine".
Ben de çok selam söyledim oralara.
Bu arada, unutmadan şunu da söylemeliyim ki ailedeki herkese Avustralyanın başkenti olan Canberra'yı öğretmiş olmam tamamen tesadüf :) Yeğenlerim daha minicikken bile bunu biliyorlardı :)

Avustralya'ya gidemedim henüz ama şimdiden selamımı gönderdim :)
Hem belki biraz korkuyorumdur; orayı gözlerimle görürsem büyüsü kaçar da "sığınacak liman" bulamam diye..
Hem orası tee dünyanın bir ucunda malum bir de köpek balıkları falan :)
Şimdilik "neverland" de kalalım :)

Kaynak: burada
Sizin var mı böyle bir ülkeniz, şehriniz, semtiniz?
(Bende farklı şehir hikayeleri var da - henüz görmediğim- anlatmaya yüzüm olsun diye soruyorum, yalnız kalmayayım :)

HERKESE NANELİ VE BUZLU LİMONATALAR, KEYİFLİ GÜNLER :)




Devamını oku »

23 Haziran 2013 Pazar

Fantezi Kek :)

Bu ara favorimiz havuçlu&cevizli kek olsa da yılların tarifini değiştirerek dün yaptığım keke de kendi içinde "fantezi kek" dedim; çünkü o benim fantezim :)
Öncelikle kuzen N'nin "olmadıkolağanüstü" kek tarifini vereyim:
Malzemeler: 
- 4 yumurta
- 2 su bardağı şeker
- 3,5 su bardağı un
- 1 şişe gazoz ya da maden suyu
- 1/2 su bardağı sıvı yağı
- 1 paket kabartma tozu
- 1 Paket vanilya
Tercihe göre içine limon kabuğu rendesi / ceviz içi/ üzüm/ kakao konabiliyor.
Yapılışı:
Şeker ve yumurta iyice çırpılır hatta krema kıvamına getirilir. Sonra diğer malzemeler de karıştırılır ve devamlı çırpılır. Malzemeler, yağlanmış kek kalıbına dökülür. Önceden ısıtılmış fırında 175 derecede 50 dakika pişiriliyor ve afiyetle yeniyor :)

Püf noktası:
Kekin, kek kalıbından kolayca çıkması için 15 dak. ıslak bezin üzerinde bekletilir.

Aslında bu püf noktası benim kalıbımda pek işe yaramadı :)
Ancak kek kalıbım yeniydi ve altı biraz alengirliydi.
Hatta itiraf ediyorum; yeni aldığı ojeyi kullanmak için kıyafetini değiştiren kızlar gibiydim dün; yeni aldığım kek kalıbını kullanmak için kek yaptım :)

Gelelim bu tariften benim yaptığım "Fantezi Kek"e :)
Malzemeler: 
- 3 yumurta
- 1/5 su bardağı şeker
- 3 su bardağı kepekli un
- 1 şişe  maden suyu
- 1/2 su bardağı sıvı yağı
- 1 paket kabartma tozu
- 1 Paket vanilya
- Azıcık dövülmüş ceviz
- Üzerine bir tutam kakao
Yapılışı:
Şeker ve yumurta iyice çırpılır hatta krema kıvamına getirilir. Sonra diğer malzemeler de karıştırılır ve devamlı çırpılır. Malzemeler, yağlanmış kek kalıbına dökülür. Önceden ısıtılmış fırında 175 derecede 50 dakika pişiriliyor ve afiyetle yeniyor :)

Ben ara ara fotoğraf da çektiğimden tüm malzemeleri karıştırarak yapamadım.
Cevizi de en son koydum ve kaşıkla karıştırdım sadece..
Kakaoyu da kalıba döktükten sonra azıcık koydum ve kaşıkla hafifçe karıştırdım.
Yani aslında bu kek kepekli, cevizli ve az kakaolu ama siz çaktırmayın o aslında bir "fantezi kek" :)

Aşama aşama "fantezi kek" :)
HERKESE LEZZETİ DAMAĞINDA MUTLU HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

Sağlıklı Öğle Yemekleri :)

Çalışanlar için öğle yemekleri bazen sıkıntı yaratabiliyor; hele ki midesi kötü olanlara.
Yemekhanedeki yemeklerde illa ki yağlı/salçalı/tuzlu seçenekler olunca per tercih edilmeyebiliyor.
Her gün dışarıdan yemek yemek de bütçeye hiç uymuyor; hem de dışarının yemekleri de pek sağlıklı olmayabiliyor..
Bu dertten muzdarip olanlara -kendimce- birkaç önerim var.
Daha doğrusu ben ne yapıyorum onu yazayım..
Her gün öğlen yemeğini evden getirmek bazen gerçekten sıkıcı olabiliyor çünkü çoğu kez akşamdan hazırlık yapmak gerekebiliyor..
Ancak bazıları var ki 5 dak. da hazırlanabiliyor :)
Benim için hem pratik hem de sağlıklı (tamam bazıları değil ama olsun onların da tadı güzel :) olan lezzetleri sıralamaya çalıştım..
Öncelikle tavsiyem; yemek ne olursa olsun yanına mutlaka küçük bir salata ya da yoğurt alın/yapın; yemeğe lezzet katıyor..
Gelelim listeye;
- Makarna (şu an marketlerde ıspanaklı, kepekli vb. çeşitleri var)
- Bulgur pilavı
- Erişte
- Aşuralik bulgur (ayran aşı çorbasında da kullanılan bir tür bulgur. Bolca kaynatıp kavanozlara doldurup buzdolabında saklayabilirsiniz,çok pratik)
gibi seçenekleri tek başına da tüketebilirsiniz ancak yanlarına bazı lezzetler de fena gitmiyor;
- Yoğurt (4'lü küçük paketlerde satılıyor)
- Salata : Semizotu ve kuzukulağını ben daha çok tercih ediyorum marula göre. İçine de domates ve salatalık elbette :)
- Ton Balığı da hem pratik hem lezzetli
Ana yemek olarak;
- Mantar çok güzel eşlik ediyor ve bozulmuyor.
- Taze fasülye
- Kabak yemeği
- Bezelye
- Mercimekli erişte* (tarifini ayrıca vereyim, çok pratik ve besleyici)
- Patates yemeği
- Kerevizin yemeği de salatası da oldukça güzel
Ayrıca;
- Tost
- Krep
- Sandviç
- Börek
- Kısır
- Evde yapılmış kepekli puğaça

Seçenek çok da yokmuş gibi dursa da karışım yaparak bir sıraya konulduğunda öğlen yemekleri çok da eziyet olmuyor..
Beslenme uzmanı falan değilim, kilo vermek için diyet de yapmıyorum..
Sadece mide sıkıntısı olan ve öğlen yemeklerini sağlıklı yemeye çalışan biriyim :)
Önerilerinize şimdiden açığım :)


Bir de şunu fark ettim; öğlen yemek ne kadar hafif olursa öğleden sonra uyku da o kadar az geliyor :)
Devamını oku »

21 Haziran 2013 Cuma

Kedili Bir Evde Yaşamanın Kuralları :)

Sanırım ilk kural; "her an her şeye hazırlıklı olmak"tan geçiyor :) Bir kedinin -ki bizimkisi uykucu olmasına rağmen- evin hangi köşesinden hangi zamanda çıkacağı belli olmuyor.
Kedileri belli bir kurallar çerçevesine sokmak çok doğru bir şey değil; yaptığımın ne kadar yersiz olduğunun da farkındayım.. Ama hani olur da bir gün bu yazıya evinde kedi beslemeye karar vermek üzere olan biri okursa belki bir nebze faydası olur :)
Belli başlı kurallar:
- Evin gerçek sahibinin kedi olduğunu unutma, sen sadece onun izin verdiği ölçüde evde takılan bir misafirsin.
- Kedini sakın ama sakın aç bırakma
- Tuvaletini şartların ne olursa olsun sıklıkla değiştir
- İçtiği suyun temiz olmasına dikkat et
- Seninle sadece kendisi istediğinde oynar
- Misafirlerle iyi geçinecek diye bir şart yok.
- Hatta bizimkisi gibi misafirden hiç hoşlanmayan bir tür ise evde en son isteyeceği şey davetsiz misafirlerdir
- Gecenin bir vakti üzerine ani bir atlamayla uyandırılmaya hazır ol
- Bilgisayar başında rahatça vakit geçirmeyi unut
- Bilgisayarların sıcaklığında uyumayı seven kedilerin yine izin verdiği ölçüde dokunabilirsin klavyelere
- Evin belli noktaları evdeki kedinin bıyık kaşıma noktalarıdır; buna okuduğun kitap da dahil..
- Komşularının senden çok kedini tanıması çok normal; tüm gün camdan dışarı bakarken onunla göz göze geliyorlar..
- Bir kedi gerçekten - ama gerçekten- saklanmışsa onu bulmana imkan yok


- Evde bir kedi ararken mutfak dolaplarının üstüne ve çamaşır makinesinin altına bakmayı unutma
- Gündüzleri uyumayı geceleri de koşturmayı severler; hele ki tam senin uykunun en tatlı yerinde evde manevra yapamayıp duvara toslayabilirler
- Her daim sizi gülümsetebilirler :)

- Ona alıştıysan; unutma ki o da sana ve eve alışmıştır.
- Evden göndermek gibi "kötü" bir düşüncen varsa bir kere daha düşün; sokaklar onun için çok acımasız olabilir.
- Ve son olarak; sokaktaki dostlarımız için 1 kap su/yiyecek bırakmak zor bir şey değil :)

Belki sizin de kediniz vardır ve evdeki kurallar yukarıdakilerden bambaşkadır; paylaşmaya ne dersiniz?
Ya da köpeği/kuşu/kaplumbağası/balığı olanlar; peki ya siz nerdesiniz :)

HERKESE KEYİFLİ HAFTA SONLARI, TATLI PATİLER :)
Ek:
- Bir kedi her zaman sağlıksız yiyeceği keşfeder ve yememeyi tercih eder
- Bir kedi rahatsızlandığınızda ya da bir sıkıntınız olduğunda sizin yanınızdadır :)
Devamını oku »

20 Haziran 2013 Perşembe

Kitap Alışverişleri

Her ne kadar bir dönem excel kullanmış olsam da şu an sadece internette gezerken denk geldiğim ve okumak istediğim kitapların kapak fotoğraflarını kopyaladığım bir dosyam var.
Liste uzadıkça uzayabiliyor.
Bazen hemen oracıkta bir kitapçıda sarılıyorum kitaba; kaybetmek istemiyorum.
Bazen de dosyadan seçtiklerimden elemeler yapıp internetteki indirimleri bekliyorum/takip ediyorum.
İnsanların kitap okumama bahaneleri olarak "kitaplar çok pahalı" demesini bir o kadar haklı ancak garip bulsam da (özellikle de sigaraya para ayırabilen kesim...) ülkemizde kitaplara erişim için yalnızca "satın alma" seçeneğinin olmadığını görmek de güzel.
Bunlardan en önemlisi elbette ki kütüphaneler.
Keşke daha da yaygınlaşsalar ve özellikle hafta sonları da açık olabilseler :) (evet bu konuda biraz dertliyim)
Daha önceki yazılarımın birinde kitap ödünç verme işlerinin kimi zaman karmaşık olabileceğinden bahsetmiştim ancak paylaşmanın güzelliği de bir başka boyuttu.(hala ödünç verdiğim kitabımı getirmeyen ve benim de ses çıkaramadığım arkadaşım; umarım kitabıma iyi bakıyorsundur..)
Ancak bugünlerde yeni bir şey duydum.
Bir arkadaşım okuduğu -neredeyse- tüm kitapları okuması bittikten sonra bir başkasına hediye ediyormuş...
Kendimi düşündüm, sorguladım, tarttım biçtim.
Kitap hediye etmeyi çok sevsem de kendi kitabımı paylaşmak konusunda o kadar geniş olamayacağımı kabullendim.
Ancak yine de bu fikir çok hoşuma gitti.
Kitap fiyatlarının yüksekliğinden yakınmak yerine kitapları değiş-tokuş yöntemiyle okumak da bir tercih olabilir. (bir nevi sosyal kütüphane)
         Bu arada unutmadan korsan kitaplarla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Hayatım boyunca 1 defa (üniversitedeyken) korsan kitap aldım ancak utancımdan kitabı okuyamamıştım; çünkü arka kapakta yazarın fotoğrafı vardı :) Kitabın "korsan"ına karşı olsam da insanların şartları denkleştirip kitap okumalarına karşı değilim. Sadece keşke kütüphanelerimiz daha güncel kitaplarla dolup taşsa ve gerçekten maddi şartlardan ötürü kitaba kaynak ayıramayan ancak içinde kitap okuma aşkı olan herkes gönül rahatlığıyla kitaplarla buluşabilse. Çünkü biliyorum ki suçlamak bu durumda en kolayı olacak. Zor olanı çözüm üretmek ve sürece ortak olmak olacak-sanırım- Bir taraftan yıllarını, gecesini gündüzünü, elini, kalemini, gözünü, her şeyini kitaplarını yazmaya/çizmeye ayıran yazarlar/çizerler var. Olay, tek taraflı değil elbette..
           Kitap alışverişlerinde 1 kitabı alırken gözümüzün kaldığı diğer kitap için "bir sonraki sefere" diyebilmek her zaman kolay olmadığından, benim -zaman zaman- kullandığım yöntem:
- Kitap eleştiri yazıları/kitap ekleri okuyarak bir liste oluşturmak
- Kitap almak istediğim zaman kendime bir limit koymak
- Edinebileceğim kitapları kütüphaneden temin etmek
- İngilizce olup da anlayabileceğimi düşündüğüm kitapları yurt dışına giden arkadaşlardan sipariş vermek :)

          Kitap alışverişleri benim için hem heyecanlı hem de buruk olmuştur. İnsanoğlu, sanırım doyumsuz bir varlık olduğundan "sahip olunan"a değil de "elde edemediğimiz"e odaklanma var biraz içimizde :)
Aklımdan geçenler ve yazdıklarım arasında biraz uçurum var ama umarım kimseyi incitmeden(özellikle korsan kitap konusunda) birkaç satır paylaşabilmişimdir.
Çünkü ben şu an tam da bu dünyada olmak istiyorum;

Kaynak: google

HERKESE "OLMAK İSTEDİĞİ YER"DE MUTLU GÜNLER :)

Devamını oku »

19 Haziran 2013 Çarşamba

Denizi Düşleyen Prenses :)

Bir çocuk kitabından bahsetmeyecek olsaydım sanırım başlıktaki "prenses" ben olurdum; denizi düşlediğim için..
Ankara'nın sevmediğim birçok özelliğinin yanında denize en az 4-5 saat uzaklıkta olması da sayılabilir.
O yüzden, sıklıkla ben de denizi düşlerim.
Deniz hasretiyle tutuştuğumdan olsa gerek,1 sene önce okuduğum bu kitap günlerdir yine masamdaydı.
Kaynak: burada
"Dağlardaki şatoda, bir prenses hiç görmemiş olsa da denizi düşlüyordu her gece."
Kitabın adı "denizi düşleyen prenses" olmasına rağmen bir de "dağları düşleyen prenses" var.
Her ikisi de kendilerinde olmayanı düşlüyorlar; biri denizi diğeri dağları.
"Denizi düşleyen prenses" Serena ve "Dağları düşleyen prenses" Federica babalarına karşı çıkarak şatolarından ayrılıp düşlerinin peşinden gitmeye karar verirler ve atlarına atlayıp yola koyulurlar.
Serena, mutluluğu yalnızca denizde bulacağından emindir.
Issız bir çölden geçerken (kalabalık çöl gören var mı acaba :) konuşan kaktüsün yanında karşılaşırlar.
İkisi de gerçekten birbirine çok benzemektedir. Ya da kitaptaki  haliyle:
"Durdular, büyük bir şaşkınlıkla, uzun uzun birbirlerine baktılar: Federica ve Serena birbirlerine çok benziyorlardı, hatta aynı gibiydiler. Yani tam olarak aynı,aynı,aynı değildirler. Ama yine de aynı,aynı, aynıydılar." :)
Kaynak: burada
Düşlerinin peşinden gitmek konusunda yaptıkları ve başlarına neler geldiğini özellikle yazmak istemiyorum; okumak isteyenlere kitabın tadını kaçırmamak için.
Ancak arkadaşları olan alpyıldızı ve denizyıldızınından bahsetmemek olmaz. Her ikisi de Serena ve Federica için oldukça özel ve kıymetli; çünkü onların en yakın arkadaşları. Ancak yolculuk boyunca yanlarında değillerdi. Peki sizce onları özlediler mi?
İşte bu sorunun cevabını konuşan kaktüs-papağan veriyor:
"Mutluluk, sevgili prensesler, ne denizde ne dağlarda ne başka bir yerde... Mutluluk bizi seven ve bizim de onları sevdiğimiz arkadaşlara sahip olmaktır. Sihirli suyun size söylemek istediği bu. KRAA KRAA KUİK KUİK! KREE KREE KUİK KUİK" :)

Mutluluğu bence hepimiz başka başka yerlerde arıyoruz.
Ben de denizlerde arıyormuşum mesela :)
Hani bazen tam da "olmamız gereken yer"deyizdir...
Bunu yaşamadan bilemeyiz,
Ancak "düş"ler olmadan da olmuyor sanki :)

*Can Yayınları tarafından yayımlanan kitabın resimleri ara ara yazıların önüne geçmiş, dersem abartmış olmam sanırım.
* Kitapla ilgili BDK Banu ne düşünmüş, neler yazmış okumak isteyebilirsiniz.
** Künye yazmayı hep unutuyordum; şimdi unutmadan ekleyeyim:
Künye:Denizi Düşleyen Prenses
Özgün Adı: La Principessa Che Sognava Il Mare
Yazan:Stefano Bordiglioni
Resimleyen: Octavia Monaco
Çeviren: Tülin Sadıkoğlu
Yaş grubu: 6+
Can Çocuk, 2012, karton kapak, 45 sayfa
Devamını oku »

18 Haziran 2013 Salı

"1 Kitap 1 Mektup" Etkinliğinde İlk Konuğumuz: "Hint Cevizi" :) & Sakar Cadı Vini ile Tanışma Fırsatı :)

Dünkü yazımızda  yepyeni bir projeden ve sürprizlerden bahsetmiştik.
"1 Kitap 1 Mektup" etkinliği de onlardan biri.
Biz bu proje için çok heyecanlıyız; özellikle de ben. 
Sevdiğimiz, beğendiğimiz, paylaşmak istediğimiz konuları/konukları sizlerle de tanıştıralım istedik.
İlk konuğumuz da "Kitap Günlüğü" tutan, kitaplar ama özellikle de çocuk kitaplarıyla ilgili eleştiri yazıları yazan bir blog; sevgili Hint Cevizi.
İnternet dünyasında insan kiminle ne zaman/nasıl tanıştığını hatırlamayabiliyor. Ancak bir sitenin/blogun sizi yakaladığını ilk anda fark ediyorsunuz.
Lafı fazla uzatmadan sevgili "Hint Cevizi" ile yaptığımız röportajı okumanızı öneriyorum :)
Kaynak: burada

İnternet kocaman bir dünya ve ben bu dünyada seninle karşılaştığım için çok mutluyum. Kitaplarla ilgili yazılar yazan siteler/bloglar çoğaldı. Ancak senin paylaşımlarında kısa, öz ve samimi bir hava var. Çocuk kitaplarını severek okuduğunu yazılarından çok net görebiliyoruz;Okuduğun kitaplarla ilgili eleştiri yazıları yazma ve bunu bir blogda paylaşma fikri nasıl ortaya çıktı?
Blog fikri bir gün evdeki kitaplarımı düzene sokarken şu kitap ne kadar güzeldi veya şunu bir türlü sevememiştim gibi ayırıp bir okuma listesi yapmaya karar verişimle ortaya çıktı aslında.
Böyle bir yol izlerken bir blogda toplamam daha düzenli olur diye düşünüdüm, böylece kitaplarımı tekrar okuyup düşüncelerimi yazmaya başladım ve çocuklar ile benim gibi kendileri için kitap araştıran arkadaşlarıma az da olsa bir fikir vermesi açısından yazmaya devam ettim.
Sonuçta okuyup beğendiğim kitapları hem kendi adıma arşivliyorum hem de meraklılarıyla paylaşıyorum.

Kitaplığında kaç kitap var, sayısını biliyor musun?
Sayılarını henüz bilmiyorum ama giderek artmaya devam ediyor :)

Kütüphaneden kitap ödünç alıyor musun? Yoksa kitapları satın almayı mı tercih ediyorsun?
Ben kütüphane ortamını çok çok seven biriyim fırsat buldukça kitapları ödünç alsam da
çok sevdiğim kitaplara istediğim an ulaşabilmek için genelde satın almayı tercih ediyorum veya hediye geliyor.

Kitap okurken notlar alır mısın? Çünkü kütüphaneden alınan kitaplara çok daha hassas davranmak gerekiyor. Bu durum beni bazen strese sokabiliyor, aman kitaba bir şey olmasın diye :)
Evet bir de kütüphaneden alınca iki kat özen göstermek gerekiyor ki ben bu konuda biraz takıntılıyım. Kitap okurken bazı cümlelerin altını çizmeyi yada sayfaların sağına soluna notlar almayı sevmiyorum. Not çıkarmak için minik bir defterim var, sadece okurken değil kafama estiğinde not almak için hep yanımda gezdiriyorum.

Çocuk kitaplarına olan ilgin nereden geliyor? Özel bir sebebi var mı?
Küçüklüğümden itibaren kitaplara olan ilgim hala bana çocuk kitapları hediye eden ailem sayesinde gelişti diyebilirim :) Çocuk kitaplarını hem kendim okurken mutlu oluyorum, bol bol gülümsüyorum hem de çocuklara okurken onların gözlerindeki merak ve heyecanı görmeyi seviyorum.

Yazdığın kitaplardan çok daha fazla kitap okuduğunu tahmin ediyorum.  Hakkında yazı yazacağın kitabı neye göre belirliyorsun? Kendince koyduğun kıstas var mı?
Blogda paylaştığım kitapları da belli bir plana göre okuyup yazmıyorum, bir okuma listem var fakat okunacak kitapların sırası neredeyse sürekli değişiyor :)
Beni çok mutlu eden kitaplar keşfettiysem hemen yazmak istiyorum, ama iş zar zor bitirdiğim kitaplara gelince onlar hakkında yazmak içimden pek gelmiyor ve bütün okuduğum kitapları eklemiyorum.

Hoşlanmadığın bir kitapla ilgili de yazıların olduğunu gördüm. Bu yazıları hazırlarken bir çekincen oluyor mu?
Hoşlanmadığım kitaplara çok yer vermemeye çalışıyorum çünkü yazdığım zaman iyi şeyler yazmayacağımı biliyorum. Herkesin zevkleri bir olamaz bu yüzden de herhangi bir olumsuz ön yargı oluşturmak istemiyorum. 

Bilim kitapları ile ilgili çokça kitap yazısına rastladım. Sanırım tarihe, özellikle de Mısır tarihine ve kültürüne de özel bir ilgin var. Çocukların bilimi, tarihi ders kitaplarından değil de hikayeleştirilmiş ya da “eğlenceli bilgi” olarak sunulmuş kitaplardan daha keyif alarak öğreneceklerini düşünüyor musun?
Medeniyetler tarihi denilince akan sular duruyor benim için :)
Elbette bilgiyi eğlence ile sunan kitaplardan yanayım, bu kanıya varmamda gözlemlerimin ve kendi deneyimlerimin payı büyük.
Kim keyifli ve eğlenceli bilgi içeren kitaplar varken basmakalıp ders kitaplarını son noktasına kadar ilgiyle okuyabilir ki?

Kitap okuma ile ilgili belli bir rutinin var mı? Okuma köşesi, saati, yanında çay/kahve gibi.
Kış aylarında salep ve sıcak çikolata diğer zamanlarda ise bitki çayları eşliğinde kitap okumaktan hoşlanıyorum. 
Kaynak:Delianne.com.
Foroğrafla ilgili 1 hikaye: http://2balik1kedi.blogspot.com/2013/03/bir-fotograf-ve-hikayesi.html
Oğluna kaçıncı aydan itibaren kitap okumaya başladın?
Dördüncü aydan itibaren düzenli bir şekilde okumaya başladım. 

Oğlunla birlikte en çok hangi kitapları okumayı tercih ediyorsunuz?
Bol renkli, kocaman resimli ve az yazılı kitaplar favorilerimiz bunlara en güzel örnek olarak Aç Tırtıl'ı söyleyebilirim, bu tür kitapların yanında bir de interaktif kitaplar girdi hayatımıza.

Kitap okumak ve okuduğun kitaplar hakkında fikirlerini paylaşmak çok güzel bir duygu. Peki, sen kitap yazmayı düşünüyor musun?
Şimdilik böyle bir düşüncem yok.

Issız bir ada olmasına gerek kalmadan soracağım bu soruyu; kitapların hepsi birbirinden keyifli&öğretici&yol gösterici oluyor ancak bazıları hafızalardan pek silinmiyor. Senin için, hem mutluluk veren hem de 
unutulmaz olan kitaplar hangileri?
İlk olarak "Sakar Cadı Vini" ve "Mızmız Mırnav" serilerini acayip seviyorum. bunların yanında "Başka Bir Anne", eşimin hediyesi olan "Here Comes the Bride" ve "The Rabbit Problem" de benim için özel olan çocuk kitaplarından bazıları.

Kitaplar hakkında yazılar yazan pek çok dergi/site/blog var. Sen hangilerini takip ediyorsun?
Takip ettiğim çok sayıda mecra var ama ilk aklıma gelenler; Radikal Kitap eki, İyi Kitap (http://iyikitap.net/), Bir Kitap Lütfen! (http://www.birkitaplutfen.com/), Kitedit (http://kitapedebiyatelestirileri.blogspot.com/) ve Bir Paragraf (http://birparagraf.com/).

Okuduğun kitaplardaki bir karakter/masal kahramanı olsaydın hangisi olurdun? Neden?
Hmm bir karakter olsaydım sanırım sakar cadı vini olmak isterdim :) kendime en çok benzettiğim(dağınıklığı vs.) ve en sevdiğim kahraman olduğu için.

Sona saklasam da en çok merak ettiğim cevap; “Hint Cevizi”nin anlamı. Blogunun adı neden “Hint Cevizi”?
Blogumun Hint Cevizi olmasının aslında çok ilginç bir hikayesi yok. Kitap okurken salep içmeye bayılırım hele ki içinde hint cevizi varsa :) Yani "Hint Cevizi" benim hayatıma lezzet katan güzel bir ayrıntı.

Blogunla yeni tanıştım ancak arşiv sayesinde pek çok kitapla tanışma fırsatım oldu. Mini röportajımızla blogumuza konuk olduğun için ayrıca teşekkürler. Keyifli okumalarının ve paylaşımlarının devamını dilerim.
Çocuk kitapları gibi çok güzel bir ortak ilgi alanımız var seninle tanıştığım için mutluyum.
Benim adıma çok zevkliydi esas ben teşekkür ederim :)
                                                                       ***
"1 Kitap 1 Mektup" projesinde sevdiğimiz bir konukla röportaj yapmayı; birlikte seçeceğimiz bir kitabı çekiliş neticesinde hediye etmeyi ve kitabın yanına minik bir mektup ekleyebileceğimizi düşündük.
İlk konuğumuz olduğundan Hint Cevizi'ne,  çekilişle hediye etmek istediğimiz kitabı kendisinin seçmesini istediğimizi belirtsek de Hint Cevizi bu zorlu görevi bize bıraktı :)
Biz de "Sakar Cadı Vini" hayranı olan konuğumuzun "Denizin Altında'ki Vini'ye" sevineceğini düşündük.

Hediye çekilişini daha da keyifli kılmak için katılımcıların(bu yazının altına yorum bırakanların) 
"En sevdiğiniz çocuk kitabı hangisi?" sorusuna da cevap vermelerini istedik.

1 Temmuz 2013 tarihine kadar "En sevdiğiniz çocuk kitabı hangisi" sorusunu yanıtlayarak bu yazının altına yorum bırakanlar arasında yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Sakar Cadı Vini- Denizin Altında" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.
Kitapla ilgili Hint Cevizi'nin yazısını okumak isterseniz buraya bekleriz :)

Kaynak: burada

* Bu çekiliş haberini kendi blogunda/facebook ve twitter hesabında duyurmak zorunlu değil; sadece gönüllüdür :)
**Sevgili Hint Cevizi, son sözümüz sana; iyi ki varsın ve iyi ki yollarımız kesişmiş :)


HERKESE "DENİZİN ALTINDA" SAKAR CADI VİNİ VE KEDİ VİLBUR'LA 
TANIŞMA & SOHBET İMKANI DİLERİM :)
Devamını oku »

17 Haziran 2013 Pazartesi

Sürprizler, Röportajlar ve Kitaplar :)

Önümüzdeki günlerde blogda sürprizler, röportajlar ve hediye kitaplar olacak.
Bunun "tatlı telaşı" içerisindeyiz desem yeridir :)
"Kitap işleri" ile uğraşan bir ekip var şimdilik aklımızda ama zamanla bu bölüme ne gibi eklemeler yaparız, açıkçası bilmiyoruz.
 Bloglarda çekiliş neticesinde çeşitli etkinlikler/hediyeleşmeler oluyor, insanlar gönüllerinden ne geçerse paylaşıyorlar.
Biz de burada belli zamanlarda çekilişler düzenlemek ve sevdiklerimizi paylaşmak istedik.
Bu paylaşım da "1 kitap 1 mektup" olacak-şimdilik-
Detayları da sonraya saklayalım yoksa sürprizler bozulacak :)

Kaynak: burada

Devamını oku »

16 Haziran 2013 Pazar

Bilkentte Film Müzikleri Konseri :)

Buika konseri dolayısıyla bahsetmişim biraz müzikle olan "inanılmaz" ilişkimden.
Konserlerde -ne yapayım- biraz sıkılsam da yine de konu "film müzikleri" olunca kendimizi Bilkentte bulduk.
Benim müziği izleyememe gibi bir özrüm olduğu bir kere daha onaylandı.
Konserin, dinleyebildiğim kadarı gerçekten hoştu/keyifliydi.


Ancak ben müziği fonda dinlemekten hoşlanıyorum sanırım. Eğer sahnede opera/bale yoksa yalın bir müzikle sıkılabiliyorum.
Bilkentteki Odeon sahnesine daha önce gitmemiştim. Yarı açık havanın hafif rüzgarlı etkisiyle uyuduğum yerlerde soğuk ile uyandım.
Sanmayın ki konser kötüydü; tam tersine gayet güzeldi.
Vurmalı çalgıların olmasını da destekliyorum, insanı kendine getiriyor:)

Programda:
-Indiana Jones
- Mısır Prensi
- Titanic
- Star Wars
- Misyon
- Gladyatör
- Frantic
- E.T.
- Superman
- Bir Geyşa'nın Anıları
- Evita
- Görevimiz: Tehlike
- Schindler'in Listesi
- 007 James Bond
- Cennet Sineması
- Karayip Korsanları vardı.

Emeği geçen tüm çalışanlara/üfleyenlere/vurmalılara herkese teşekkürler
Toplamda 2,5 saat süren konserden bazı videolar da vardı ancak ben sayfaya yükleyemedim, bir hata oluştu..
Ancak youtube'dan "Görevimiz Tehlike" müziği ekleyebildim :)


Bilkent Odeon'u merak edenler için;
27 Haziran perşembe günü La Boheme
4 Temmuz perşembe günü "6. Türkiye Klasik Gitar Buluşması Açılış Konseri" olduğunu da duyurayım.

*Bugün kendimi yazmaya verdim, fark etmişsinizdir. Aklımda bir dolu konu vardı paylaşmak istediğim ve vaktim de varken, hazır bilgisayar da bana kalmışken  fırsatı kaçırmayayım dedim :)

HERKESE MUTLU HAFTA SONLARI, KEYİFLİ GÜNLER :)






Devamını oku »

Misafir İlişkileri ve Biz :)

Daha önce bahsetmiştim sanırım, her tür misafirden hoşlanmıyorum.
Sadece yanında "kendim" olabildiklerimi seviyorum :)
Bunun ayrımı elbette çok kolay olmasa da bayramlardaki "zoraki" muhabbetlerden hoşlanmadığımı, sıcak arkadaş sohbetlerine her daim -uyuyakalmazsam- açık olduğumu söyleyebilirim.
Evet, uyuyakalmışlığım var itiraf ediyorum ama film gerçekten sıkıcıydı :)
Benim film izlerken uyuyakalmam için filmin sıkıcı olmasına gerek olmadığını yakın çevrem bildiğinden buraya da yalan yazmaya gerek yok :)
Neyse şimdi konumuz filmler değil de misafirler.
Aslında en başta şu ayrımı bile yapabiliriz; bazı insanlar evimize geldiğinde onları "misafir" gibi görmeyiz ve mutfakta bize yardım ettiklerinde, salonda uzandıklarında gerilmeyiz hatta tam tersi mutlu oluruz :)
Geçen gün evimize arkadaşlarımız geldi; yedik, içtik, sohbet ettik ve fark ettim ki ben hiç gerilmedim :)
Hatta evimizin rekoruna giren bir minik de oldu; henüz maş. 3 aylık haliyle, "en küçük misafirimiz" dedik ona da :)
Eşim A. bana göre biraz daha "yurdum insanı", hemen herkesle anlaşamasa bile rahatça konuşabiliyor, güzel bir şey. Ben tutuluyorum çünkü. Bir de sevmediğim ortamsa hiç konuşmuyorum, ağzımdan hiçbir sözcük dökülmüyor, ne yapayım.
Lokum'a boş yere "yabani"liğinden ötürü bana benziyor demiyorum :)
Bir de misafirlikte ısrardan, yapmacık tavırlardan, ayakkabı ile içeri girilmesinden, sigara içme taleplerinden hoşlanmıyorum.
Hediye gelmişse hemen "lütfen seveceğim bir şey olsun" diye dua ediyorum; maddiyatı ne olursa olsun sevmediğim bir şeyse pakedi açınca şöyle diyorum çünkü; "Aaa...bu...tam...hmmm...değişik tabi..güzel aslında... düşünmeniz yeter..." gibi saçmalıyorum.
İpucu: Hediyeyi görür görmez nerede kullanırım/ne yaparım vb. cümleler kuruyorsam o hediyeyi çoktan sevmiş, bağrıma basmışımdır :)
Arada soruyorum ama pek üzerinize alınmıyorsunuz sanki sessiz okuyucularım :)
Siz nasılsınız misafirlerle, hemen hepsiyle anlaşabileniniz var mı???


İkramlar bahane, sohbet şahane diyorum :)
Devamını oku »

Ödünç Kitap İşleri :)

Her kitabın yazılışından ayrı olarak sizde bir hikayesi vardır; kimini sahafta tesadüfen bulup alırsınız, kimi hediye gelmiştir, kimi de ödünç verilmiştir.(daha da uzar bu hikayeler tabii)
Ancak ödünç alınan kitapların listesi olmadığından -benim gibi- unutkan biriyseniz ne okuduğunuzu çabucak unutursunuz.
Kütüphaneden alınan kitaplarım için bir listem var neyse ki :)
Arkadaşlarıma ödünç verdiğim ve geri gelmeyen kitaplardan sonra kendimce profil çıkartıyorum kitap verirken. Ki bunu çok yapamadığımı buradaki  yazıda okumuştuk ama olsun.
Bir de ben kitabını geri isteyemeyenlerdenim. Utanıyorum sanki kötü bir şeymiş gibi.
"Okumuş olsa verirdi" diyebiliyorum sadece.
Bu iş de tek taraflı değil elbette; bana da ödünç verilen kitaplar oluyor-ben istemesem de-
İşte o zaman kitabı almayıp hemen geri mi versem "zaten şu an okuduğum kitaplar var, sıraya koyarım  ben bu kitabı ama yakında bitmeyebilir" mi desem, ne desem şaşırıyorum.
Altı üstü 1 kitap belki, ama değil.
Yani benim için değil :)
Bu durumu yaşayan başkaları da olabilir diye düşünerek birkaç not eklemek istedim:
- Ödünç alınan kitap "bir gün mutlaka" geri verilmelidir.
- Ödünç alınan kitaplara kendi kitaplarımızdan da daha hassas yaklaşmalıyız bence, çantası benim gibi "cevat kelle" modunda olanlar; kitabın üzerine su dökülmesine, eğilip bükülmesine karşı dikkatli olun. Ben yaptım,siz yapmayın :)
- Ödünç alınan kitapların da 1 hikayesi olduğu unutulmamalı; başına bir şey gelirse yenisini alırım dememeliyiz sanki. Belki içinde özel notlar vardır..

Çok mu stres yapıyorum acaba diye düşünüyorum bazen. "Kitabı ödünç alma da verme de bu dertten kurtul" demem, diyemem..
Çünkü ne olursa olsun gerçekten "hayat" da "kitaplar" da paylaşınca güzel oluyor, sonra da şöyle bir görüntü oluşuyor :
Kaynak: burada
* Benden ödünç kitap alıp da bu yazıyı okuyanlar; lütfen korkmayın, sadece kitabıma iyi davranın, arada halini hatrını sorun, gezmesi bitince de evine kavuşturun :)

HERKESE (KARARLI) KİTAP OKUMALAR, SAYFALAR ARASINDA KEYİFLİ VAKİTLER DİLERİM :)
Devamını oku »

Evde Olmak ve Kararsız Kalmak

Evde olmayı ve evde vakit geçirmeyi seviyorum.
Bize bazılarının "terlik ailesi" demesine gülümseyerek yaklaşıyor, hafta sonu gelse de evde kalsak demekten kendimizi alamıyoruz.
Aslında gezmeyi de bir o kadar sevdiğimizi söyleyebilirim ama evin hali bir başka :)
Her hafta sonu ayakları uzatmalık vakitler kalmayabiliyor.
Peki bu güzel vakit kalınca ne oluyor?
Ya kafam karışıyor ya da kararsız kalıyorum :)
Temizliğe mi vakit ayırsaydım ya da yemek mi yapsaydım ama ben kitap okumak istiyordum gibi bir üçgenin uzatılmış köşelerinde savrulurken buluyorum kendimi. (matematiği iyi olup da "üçgen" konusunda yanlış söz söylediğimi düşünen olabilir :)
İşte o yüzden insanlar üşenmemişler ve "zaman yönetimi" gibi bir kavram çıkarmışlar ve içini doldurmuşlar. Ama sanki bir yerleri atlamışlar: Bir şeyi yaparken başka bir şeyi yapmadığından duyulan pişmanlık.
Bir de hayat her zaman-hatta çoğu zaman- kalıplara girmiyor ki...
Canım aynı anda hem yazı yazıp hem kitap okuyup hem de kitap eklerine dalmak isterken ütü masasında birikenleri görünce "hadi hepsini sırayla yapalım" düzlemi bana uymuyor.
Evde kalmanın benim için bu handikabı dışında başka bir olumsuz tarafı yok.
Ne yaparsam yapayım; "aklından balıklar geçen kedi" gibi oluyorum :)
Lokum :)

Şimdi ben buraya yazı yazarken "akşama ne pişirsem" demiyorum çünkü dünden kalanları ısıtacağımı biliyorum :)

Evde kalınca "ne yapacağını şaşıranlar"; nerdesiniz???
Devamını oku »

Pratik Tarifler: Fırında Kaşarlı Mantar :)

Daha önce muhtemelen bahsetmişimdir, mutfağımızda "şef" yok; o yüzden de pratik tarifler gün kurtarıcı olabiliyor.
Bunlardan biri de "fırında kaşarlı mantar".
Eminim birçoğunuz -mantar seviyorsanız- zaten yapıyorsunuzdur, benimkisi sadece hatırlatma:
"Fırında Kaşarlı Mantar" birçok ana yemeğe eşlik etmekten mutluluk duyuyor :)
Ben nasıl yapıyorum?
Malzemelerim:
1 paket mantar (400gr.)
Biraz kaşar peyniri
Biraz tereyağı
Hazırlanma/Fırınlama:
-Mantarları saplarını çıkararak güzelce yıkadıktan sonra fırına uygun bir tepsiye diziyoruz. Üstlerine az biraz tereyağı koyduktan sonra fırına sürüyoruz.(yaklaşık 10-15 dakika, 160derece)

-Tereyağı eridikten sonra kaşar peynirini mantarların içi boş kısımlarına koyuyoruz ve yeniden fırına veriyoruz.(10 dak.)

Sonrasında da afiyetle yiyoruz :)
Kavun içi mantar :)
Tek başına yendiğinde de lezzetli ancak ağır kaçabilir. Eşlikçileri:
- Fırında balık
- Fırında patates
- Yeşili bol salata olabilir.
Ben yemekleri karştırarak yiyenlerden olduğumdan benim için kavuniçi bile çok uygun :)
*Daha detaylı bir tarif okumak isterseniz buaraya bakabilirsiniz

HERKESE LEZZETLİ, SAĞLIKLI,KEYİFLİ HAFTA SONLARI :)

Devamını oku »

14 Haziran 2013 Cuma

Bu Aralar

Yazacak ne çok şey var aslında.
Unutmayayım diye aldığım notlar iyice kabardı.
Önümüzdeki günlerde hoş bir konserden, çocuk kitaplarından,çokça karıştırdığım hususlardan, neler olup bittiğinden ve en çok da beni heyecanlandıran sürprizlerden bahsediyor olacağım-umarım-
Önceki gün telefonunu iş yerinde unuttuğu için toplantıya geç gelen arkadaşıma gülmemiştim halbuki ama akşam şarj aletini ben evde unutmuşum; o yüzden yazmayı planladıklarım kaldı.
Bugünlerde yine karşıma uğur böcekleri çıkıyor(mecaz anlamda değil); onlarla sohbet ediyorum.
Uğurlarını kime konduracaklarına kendilerinin karar vermediğini söylüyorlar; demek ki iş bize düşüyor :)
Bugün ayrıca;
Yeğenlerim dediğim kuzen çocuklarının da karne alma günü.
İtiraf etmek gerekirse yaşları büyüdükçe bir yerlerde tökezleyeceklerini en azından benim gibi matematikte veya fen bilgisinde azıcık da olsa çakacaklarını düşünmüştüm, yanılmışım.
Hepsi de maş. matematik canavarı çıktı, utandım.
Karnende zayıf not yoksa o karnenin ne anlamı olur bilmiyorum :)
Ankara'da sıcak havalar başladı ancak akşamları hala gök gürültülü yağmurlu.
Sormayı unuttum sahi,
Sizin havanız nasıl :)
Keyifli hafta sonları herkese...

Tüm öğrencilere bugünden, ödevsiz, kendi rızalarıyla keşfedecekleri kocaman dünyalar, eğlenceli kitaplar, top peşinde koşmalar, geç uyanmalar, uyuzlanmalar, can sıkkınlıkları neticesinde gelişen keyifli oyunlar, çokça deniz tuzu, bol güneşler, kısaca mutlu tatiller dilerim :)


Kaynak: burada

Devamını oku »

11 Haziran 2013 Salı

% Kaç :)

"% kaç"ın içinde olduğunu bilen var mı aranızda?
Ben de bilmiyordum.
Lakin tecrübeler onu da öğretiyor-muş.
Küçüklüğümden beri bazen okulda bazen günlük hayatta kimi zaman da hastanede şu cümleyi sıklıkla duydum; "İnsanlar genelde ..., sen %3'ün içerisindesin.."
"Bu ilaç 100 kişiden 98'i üzerinde etkili oldu ama siz 2 kişiden birisiniz."
"Sınavda herkes ...'da yığıldı ama sen ... notunu aldın, nasıl başardın?"(iyi anlamda değil elbette bu ve örnek elbette ki matematik:)
Bu yazıyı yazmamdaki amaç, bu cümleleri en az benim kadar duyan başka birinin varlığından haberdar olmak.
Kendimi özel mi hissetmeliydim, bilmiyorum.
Ki bu "özel" durumlar çoğu kez benim lehimde de olmadı ama sonuç hep "size göre normal" oldu.
Hastalıklarla öyle çok mücadele etmiş biri olmadım çok şükür ancak doktor çeşnileriyle de hayatımın değişik dönemlerinde tanıştım.
Şimdi yine çok da detay vermeme gerek olmayacak bir konu üzerinde düşünürken fark ettim.
Belki de gerçekten her insanın vardır bir %'si.
Benimki "genelleme" kaldırmıyor onu biliyorum ama sormak istedim, sizin %'niz kaç :)

Kaynak: burada
Tabii buradan "normal" nedir, kimdir'e kadar uzanabilirim ama konu matematik olunca "nokta"; "." benim için yeterli oluyor :)
Devamını oku »

8 Haziran 2013 Cumartesi

Haiku :)

Şiir severim ama hemen hepsini içim sıkılmadan okuyamam.
Doğruya doğru :)
Çocuk şiirlerini severim ama özel günlere yönelik olanlarını sevmem.
Orhan Veli, Murathan Mungan, Cemal Süreya severim belki daha önce söylemişimdir.
Bir de geçenlerde yeni bir şiir türü ile tanıştım; Haiku.

BDK Banu'nun bir yazısında geçiyordu; Vikipedia'dan bakınca şöyle bir şeye ulaştım;
"Haiku (Japonca 俳句, Türkçesi eğlenceli mısra) bugün tüm dünyada meşhur olan geleneksel bir Japon şiir türüdür. Dünyanın en kısa şiir türü sayılır.
En önemli Haiku şairleri arasında Matsuo Bashō (1644-1694), Yosa Buson (1716-1783), Kobayashi Issa (1763-1827) ve Masaoka Shiki (1867-1902) gösterilebilir. Bashō öğrencileriyle Haikai şiirini yenilemiş ve ona ciddi bir edebiyat saygınlığı kazandırmıştır. Shiki modern Haiku'nun kurucusu sayılır. Aynı zamanda Haiku kavramının (Haikai veya Hokku karşısında) yerleşmesini sağlayan da o olmuştur.
Japon Haiku'ları çoğunlukla 5-7-5 ölçülü üçlü kelime öbeklerinden oluşup kelimeler sütun halinde yan yana sıralanır. Haiku'nun vazgeçilmez bir unsuru da somutluğu ve halihazıra olan bağlantısıdır. Bilhassa geleneksel Haikular Kigo ile mevsimlere imada bulunurlar. Temel özellikleri olarak okuyanın kendi tecrübesiyle tamamladığı bitmemiş, açık metin karakteri de gösterilebilir. Metinde her şey söylenmezken duygular nadiren isimlendirilir ve bunların şiirde yer alan somut şeyler ve bağlamdan çıkarılmaları lazım gelir.
Modern Haiku ekolleri tüm dünyada sadece geleneksel şekilleri değil, aynı zamanda bazı metin biçimlendirme kurallarını da sorgulayıp yeni yollar bulmaya çalışıyorlar."
Ve bugün Haiku konusuna nasıl geldim?
Kuzenimdeyim ve ona gelirken "sıkıldığınızda yapacağınız 100 şey" gibi bir liste getirmiştim.
Rastgele çektik ve bana önce "çantanızdaki nesneleri çizin" gibi bir aktivite çıktı, sevmedim. Başka bir tane çektim. Onda da "Haiku yazın" diyordu. Bu hoşuma gitti ve ilk denememi, Haiku kurallarına uyup uymadığını bilmesem de buraya yazmak istedim :)
Umarım seversiniz:

Bugün Haiku
kokusu
 var havada.
:)
Devamını oku »

Sınavlar ve Biz :)

Sınavları seven var mıdır acaba?
Hayatınızın geri kalanının tek bir günde sadece 2-3 saat içinde şekilleneceğini bilmek insanda nasıl bir duygu uyandırır?
Bu konuya nereden geldim önce oradan başlayayım.
Bugün kuzenimin çok sevdiğim kızı SBS'ye giriyor hatta şu dakikalarda sınavda. Çok çalıştığını, emek harcadığını bildiğim için ben de en az onun kadar heyecanlıyım; çünkü istediği lisenin olmasını, onun için hayırlı olacaksa, ben de istiyorum.
İlkokul 4'ten itibaren dershaneye gitmiş, 5. sınıfta sınava girmiş, 7 sene ortaokul-lisede okumuş sonra da iyi bir üniversite için sınava hazırlanmıştım.
Üniversiteden sonra biteceğini düşündüğüm sınavlar, Ales/Kpds vb. derken hep devam etti.
O kadar çok sınava girdim ki artık kendimce bir rutin bile oturtmuştum. Ne giyilir, ne zaman salonda olsam yeter, uğurlu kalemim hangisidir derken sınav heyecanı diye bir şey kalmamıştı bende.
Sonra fark ettim ki; sınav çok "an"lık bir şeydi.
Yani azıcık karnınız ağrısa, sınavda oturduğunuz yere fazlaca güneş girse ya da sınav görevlisi 7cm. topuklu giyse ve spor yapma amaçlı salonda yürüse halimiz harap olurdu.
Olabilirdi.
Niyetim sınav sisteminin kötülüğünden bahsetmek değil aslında.
Çünkü kötülemek bir şeyi değiştirmeyecek.
Belki bakış açımızı değiştirirsek olaya daha pozitif yaklaşabilir miyiz diye, sesli düşündüm :)
İnsan bazen yaşadığı olayın o kadar "içinde" oluyor ki "dışarıda" ne yaşandığına dair fikri kalmayabiliyor.
Mesela gireceğimiz sınav çoook önemliyse ve bizde çoook emek vermişsek, "hayırlısı olsun tabii canım" demek ne kadar kolay :)
Ama sonra bir bakıyorsun, gözüne koooocaman gelen sınav gelmiş geçmiş hatta hayat sana yeni "sınav"lar hazırlamış :)
Diyeceğim o ki, yaşadığımız hiçbir şey önemsiz değil elbette ama bizden ve sağlığımızdan kıymetli de değil.
Bunu şimdi, davulun sesi uzaklardayken söylüyorum tabii, tuzum da kuru :)
Ama belki bir yerlerde sınava hazırlanan biri okur da, benim gibi geç olmadan o an'ın tadını çıkarır belki belli mi olur :)
"Sınavlar ve biz" de bugünlük bu kadar olsun,sınav bitmeden bitireyim yazıyı değil mi :)
Kaynak: burada

HERKESE AN'LARIN TADINI YAKALAYABİLECEĞİ MUTLU HAFTA SONLARI DİLERİM :)

Devamını oku »

7 Haziran 2013 Cuma

"Kitap Ekleri Bize Ne Yapar?" :)

Kitapları okumak kadar kitaplar hakkında yazılan yazıları okumak da bana keyif veriyor.
Biliyorum ki istediğim tüm kitapları okuyamayacağım ama en azından hakkında yazılanlar ile bir fikre sahip olmak güzel bir yönlendirme oluyor.
Takip ettiğim ve de denk geldiğim kitap ekleri var benim.
Takip etmek isteyen olursa diye kendimce bir liste oluşturdum:
- Cumhuriyet: her perşembe
- Radikal: her cuma
- Vatan: her ayın 15'inde.
- Dünya: her ayın ilk Cuma günü
- Milliyet, Star, Taraf ve Zaman gazetelerinin kitap ekleri de var ancak belirli bir tarih/zaman aralıkları var mı bilmiyorum.
Belirli bir kitabın eleştiri yazısını -hele ki yeni çıkmışsa- tüm kitap eklerinde okumak hem iyi hem kötü. Farklı bakış açılarına göre bir kitabı değerlendirmek hiç fena olmuyor. Ancak bir süre sonra kitaptan -okuyacağınız varsa da- uzaklaşabiliyorsunuz.
Kitap eklerinin "yeni çıkan kitaplar hakkında bilgi vermek" ve "yayın evlerinden reklam almak" dışında da işlevi olduğunu düşünüyorum.
Yazarlarla röportajlar, kitap fuarları hakkında bilgilendirmeler ve "eski"meyen kitaplar hakkında eleştiri yazıları yayınlamak gibi.
Kitap ekleri ile ilgili bir yazı yazmak gibi bir niyetim yoktu ancak bugün Dünya Kitap Ekinde Ayfer Gürdal Ünal'ın "Çocuk Gözü" nde konuk ettiği Rico ve Rose ile tanışmak için sabırsızlanmam kitap eklerinin işlevleri üzerinde bir kere daha düşünmeme neden oldu.
Yeni, eski fark etmez güzel olan, duyarlılığımızı arttırabileceğimiz, yeni keşifler de sağlıyor bence kitap ekleri.

"Kitap ekleri bize ne yapar?" sorusuna da cevap vermiş oldum sanırım.
En güzel cevap da "kitaplar hakkında düşünmemizi sağlar" olurdu herhalde.
*Kitap eklerinin hazırlanması sürecinde emeği geçen tüm çalışanlara da teşekkürler.
** Kitap ekleri haricinde kitaplarla ilgili hem bilgilendirici hem de keyifli yazılar yazan bloglar ve siteler de başka bir yazının konusu olsun :)

HERKESE "ÇOCUK GÖZÜ"NDEN KARELER DİLERİM BU HAFTA SONU, BAKALIM NELER GİRECEK KADRAJIMIZA :)
Devamını oku »